Ana içeriğe atla

Anlayış ve yanlış anlayış ne demektir?

"Bhagwan, Anlayış ve yanlış anlayış ne demektir?"
Zihin yanlış anlayış demektir. Zihin sizin önceden kabullenilmiş sonuçlar -önyargılar- taşımanız manasına gelir. Bu dünya gerçekte varolan değil bizim zannettiğimiz -zihnimizdekilerin izdüşümünü gördüğümüz- bir dünyadır.
Zihin bir engeldir. Görmenize izin vermez, hissetmenize, bilmenize, anlamanıza. Zihin yanlış anlamalara neden olur. O tüm bozulmanın kaynağıdır. Zihni bir kenara koymadıkça gerçek anlayış ortaya çıkmaz. Anlayış zihnin olmadığı durumdur. Meditasyon bu durumdan ibarettir. Meditasyon zihni bir yana koyma sanatıdır. Zihnin müdahalesine izin vermemektir. Zihnin gerçekle aramıza girmesine izin vermemektir. Gerçeklikle, herhangi bir -felsefi, politik, dini- müdahalenin etkisi olmadan yüz yüze geldiğinizde -arada herhangi bir ideoloji olmadığında, gerçek sizden yansıdığında; aynı ağacın gölde, yüzün aynada yansıması gibi- o zaman anlayış vardır. Anlama -anlayış- meditasyonun bir yan ürünüdür. Yanlış anlayış ise zihnin gölgesidir. İnsan yaşamı için iki yol vardır. Birincisi bir zihin gibi yaşamak, ikincisi meditasyon gibi yaşamak. Eğer zihin gibi yaşarsanız yanlış anlayış içerisinde olursunuz. Zaten çevrenizdeki milyonlarca insan zihniyle anlıyor. Hiçbir zaman gerçeğe ne yaptığının, onu nasıl çarpıttığının, onu nasıl sürekli inkar ettiğinin farkında olmadan. Zihninizden bilgi almak yerine, onun nasıl engelleyici bir işlevi olduğunu görün.
Fakat size benzer zihinlerle beraber yaşıyorsanız zihninizin nasıl engelleyici bir etkisi olduğunu görmezsiniz. Bir Hıristiyan, bir Hıristiyan ile yaşar ve Hıristiyanlıkta herhangi bir yanlışlık görmez. Bir Hindu bunu çok daha kolay görür çünkü aynı zihin gurubuna dahil değildir. Hepsi, birbirinin yanlışlığını görebilir. Fakat aslında yanlış olan zihindir. Size şu din veya bu din doğrudur demiyorum. Yanlış olan zihindir, zihinsizlik doğrudur. Zihinsizlik durumu herhangi bir sıfat taşımaz. O Hindu, Müslüman veya Hıristiyan olamaz. Ancak zihnin sıfatı olabilir ve bu sıfatla sınırlanır. Kesin tanımlamaları ve sınırları olur. Zihinsizlik ise sonsuz genişliktedir. Muazzam uzay gibidir. O boştur, berraktır, aydınlıktır, şeffaftır.
Fakat hepimiz önyargılarımızla yaşıyoruz. Geçmişimiz, hayatımızı yönlendiriyor. Bize ne söylendiyse onu tekrar ediyoruz. Bize ne söylendiyse onu çocuklarımıza söyleyeceğiz. Bu durum hastalıkların nesilden nesile aktarımı gibidir. Biz buna miras deriz, kültür deriz, din deriz, şanlı geçmiş deriz. Aslında geçmiş ölüdür, geçmişi taşımak kendini öldürmektir. Şu anda yaşamak, gerçekten canlı olmanın ve gerçekle uyum içinde olmanın tek yoludur. Tanrı daima şu anın içerisindedir, ne geçmişte ne de gelecekte. Tanrı vardı veya olacak diyemezsiniz. Tanrı var diyebilirsiniz. Zihinsizlik durumu şu anı yaşayabilir, zihin ise hiçbir zaman şu anı yaşayamaz. O ya geçmişte ya da gelecekte yaşar. Size soyut bir teoriden bahsetmiyorum. Sadece size durumu izah ediyorum. Bu durumu deneyebilirsiniz. Her düşüncenin nereden geldiğine bakın. Ya geçmişe aittir ya da gelecekle ilgili arzularınıza. Zihin hiçbir zaman şu anı yaşamaz.
Anlayış, olan ile uyum içerisinde olmaktır. Tam bir uyum, Tao ile, Tanrı ile, Dhamma ile, gerçek ile uyum. Benim sanyasilerim herhangi bir dine ait değiller, gerçeğe aitler. Hem dışta hem içte olan bir gerçekliğe aitler. Hem içtekiyle hem de dıştakiyle uyum içerisinde yaşarlar. Uyum, anlayışın son noktasıdır.
Buda buna bilgelik yani prajna demiştir. Buda, meditasyonun bir araç, bilgeliğin de son nokta olduğunu söyledi. Meditasyon bir ağaç, bilgelik ise onun çiçeğidir. Ancak insanlar önyargılarını taşımaya devam ediyorlar. İdeolojilerini, politik doktrinlerini, teolojilerini, milliyetlerini, geçmişlerini taşımaya devam ederek aptal olarak kalmaya devam ediyorlar.
Eğer aptal olarak kalmak istiyorsanız, zihne yapışın. Zihin çok gelişmiş bir hal alabilir ancak o gelişmiş bir aptallıktan başka bir şey değildir. Zeki gibi davranmak bir aptallıktır. Buna aydınlar sınıfı deriz -entelektüeller. Aslında bunların çoğu gerçekten zeki insanlar değildir. Onlar sadece -mış gibi yaparlar. Profesörler, yazarlar, filozoflar, akademisyenlerin çoğunluğu. Aksi takdirde Buda'lar olurlardı. Onların zihni çok fazla bilgiyle doldurulmuştur -zihnin çok fazla bilgi biriktirme yeteneği vardır.
Psikologlar, tek bir zihnin hayal edilemez bir bilgi toplama potansiyelinin olduğunu buldular. Bu nasıl olabilir? Psikologlar tek bir zihnin dünyadaki tüm kitapların bilgisini içinde bulundurabileceğini söylüyorlar. Böyle bir insan çok zeki görünebilir. Büyük bir bilgi birikimi olabilir. Aslında o bir bilgisayar haline gelmiştir. Onun gündelik hayatına bakarsanız bu bilgilerin çok ta bir işe yaramadığını görürsünüz. Günlük olaylara tepkilerinin bayağı olduğunu görürsünüz. Eğer onlara bildikleri bir şeyi sorarsanız -yeterince bilgili oldukları bir konuda- o zaman büyük ve çok zeki insanlar olarak görünürler.
Bilinen bir akademisyen büyük bir otelde kalırken, resepsiyondaki görevliye bir şikayetini anlatmaya başlar. "Bu ne biçim otel, banyoda bir tuvalet kağıdı bile yok."
Görevli "Üzgünüm efendim bir yanlışlık olmalı."
"Bu kadarı da fazla dün gece temizlenemedim, tuvalet kağıdı yoktu. Ne işe yaramaz adamlarsınız."
O sırada otel müdürü görevlinin yardımına gelir "Beyefendi önce oda servisini aramalıydınız, diliniz yok mu?" der.
"Tabii ki dilim var ancak dilimle o işi nasıl yapabilirim ki, ben akrobat mıyım?" diye yanıtlar akademisyen.
Normal insanların, gizlenmiş aptallığınızı görmesi zordur. Fakat bir Buda ile karşılaşırsanız, onun X ışınlı bakışları aptallığınızı anında yüzünüzden okur.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dinamik Meditasyon

 Dinamik Meitasyon İlk aşama: 10 dakika Hızla burnundan nefes alıp verirken, bırak nefesin yoğun ve kaotik olsun. Nefes ciğerlere derinlemesine ulaşmalıdır. Derin nefes aldığından emin ol, mümkün olduğunca hızlı nefes alıp ver. Bedenini kasmadan, omuzların ve boynun gevşek olduğundan emin ol. Nefes alıp verme haline gelene kadar devam et. Bir kez enerjin harekete geçtiğinde, bedenini de harekete geçirmeye başlayacaktır. Bu bedensel devinimlerin oluşmasına izin ver, onları daha fazla enerji açığa çıkarmada yardımcı olarak kullan. Kollarını ve bedenini doğal bir şekilde hareket ettirmek enerjinin yükselmesine yardım edecektir. Enerjinin yükseldiğini hisset; ilk aşamada kendini salıverme ve hiç yavaşlama. İkinci aşama: 10 dakika Bedenine orada ne varsa dışa vurması için özgürlük tanı... PATLA! .... Bedeninin kontrolü ele geçirmesine izin ver. Dışarı atılmasına gerek olan her şeyi serbest bırak. Bütünüyle çıldır.... Şarkı söyle, çığlık at, ka...

Arayış

Hayat bir arayıştır, sürekli bir arayış, ümitsiz bir arayış; arayanın ne aradığını bilmediği bir arayış. Aramak için çok derin bir içgüdü var, ama insan ne aradığını bilmiyor. Ve öyle bir zihin durumu var ki, eline geçen şey ne olursa olsun, seni tatmin etmiyor. Hayal kırıklığı insanın kaderiymiş gibi görünüyor; çünkü ulaştığın şey, ona ulaştığın anda anlamsızlaşıyor. Yeniden aramaya başlıyorsun.   Bir şey elde etsen de etmesen de, arayış devam ediyor. Neyin var neyin yok, hiç önemli değil, çünkü arayış her durumda sürüyor. Fakirler arayışta, zenginler arayışta, hastalar arayışta, iyiler arayışta, güçlüler arayışta, güçsüzler arayışta, aptallar arayışta, bilgeler arayışta ve kimse tam olarak ne aradığını bilmiyor.   Bu arayışın ne olduğu ve neden orda olduğu anlaşılmalı. Öyle görünüyor ki, insanın varlığında, insanın zihninde bir boşluk var. İnsan bilincinin yapısında bir delik, bir kara delik var sanki. İçine sürekli bir şeyler atıyorsun ve hepsi kayboluyor. Sanki hiçbi...

Aşık olmak

Aşk bir ilişki değildir. Aşk bir varoluş durumudur ve bir başkasıyla hiçbir ilgisi yoktur. İnsan aşık olmaz, insan aşk olur. Ve tabii insan aşk olduğu zaman aşık da olur. Ama bu bir sonuçtur, bir yan üründür; kaynak değil. Kaynak, insanın aşk olmasıdır. Peki, kim aşk olabilir? Doğal olarak, eğer kim olduğunun farkında değilsen, aşk olamazsın. Korku olursun. Korku, aşkın tam karşıtıdır. Unutma, insanların düşündüğü gibi aşkın ve sevginin karşıtı nefret değildir. Nefret, amuda kalkmış aşktır, aşkın karşıtı değil. Aşkın gerçek karşıtı korkudur. İnsan sevgiyle büyür, korkuyla küçülür. İnsan, korkuda kapanır, sevgide açılır. İnsan, korkuda şüphe duyar, sevgide güvenir. İnsan korkuda yalnız kalır, sevgide ise kaybolur; o yüzden de yalnızlık gibi bir durum söz konusu olmaz. Eğer insan yoksa, nasıl yalnız olabilir? Çünkü sevgi varken bütün bu ağaçlar, kuşlar, bulutlar, güneş ve yıldızlar senin içindedir. Aşk, kendi içindeki gökyüzünün farkına vardığın zaman yaşanır. Küçük bir çocukta korku ...