İlahi Olana Açılan Kapı
Vipassana, aşramda yaşayan hayat dolu ve hareketli bir sannyasindi. Müzisyendi ve harika şarkı söylerdi. Birdenbire hastalanıp, beyninde müdahale edilemeyecek bir tümör oluşmuş olduğu ortaya çıkınca herkes şaşkına döndü...
Tanıdığınız, sevdiğiniz, birlikte yaşadığınız, varlığınızın bir parçası haline gelmiş biri öldüğü zaman, sizin de içinizde bir şeyler ölür. Tabii ki onu özleyecek, içinizde o boşluğu hissedeceksiniz, bu çok doğal. Ama aynı boşluğu bir kapıya dönüştürmek de mümkündür. Ölüm Tanrı' ya açılan bir kapıdır. Ölüm insanlar tarafından bozulamamış tek olgudur. İnsanoğlu onun dışında her şeyi bozmuş, kirletmiştir. Kirletilememiş, el değmemiş, bakir kalan tek şeydir ölüm. İnsanlar onu da bozmak ister ama onu ellerinde tutmaları, sahip olmaları mümkün değildir. Ele geçirilmez olduğu için hala bilinmezliğini korur. İnsanoğlu ölüm karşısında ne yapacağını bilemediği için onun karşısında kaybetmiştir. Onu kavrayamaz, bir bilim dalı haline getiremez, bu yüzden de ölüm hala bozulmamıştır. Dünyada bozulmadan kalabilmiş tek şeydir ölüm.
Bu anları değerlendirin. Ölüm aniden bilincinize girdiğinde, tüm yaşamınız anlamsız gelmeye başlar. Gerçekten de anlamsızdır. Ölümün ortaya çıkardığı gerçek budur. Ölüm aniden karşınıza çıktığında, dünya ayaklarınızın altından çekilivermiş gibi olur. Birdenbire bu ölümün aynı zamanda sizin ölümünüzü de içerdiğini görürsünüz. Her ölüm, herkesin ölümüdür.
O ölümü kabullendi. Bu en güç şeylerden biridir. Yalnızca derin bir meditasyon halinde bu mümkündür çünkü insan zihni bütünüyle ölüme karşı eğitilmiştir. Yüzyıllar boyunca bize ölümün yaşama karşı olduğu, yaşamın düşmanı, sonu olduğu öğretildi. Bu durumda tabii ki, korkuyor, kendimizi rahatça salı veremiyoruz.
Ölüm karşısında kendinizi salamadığınız taktirde ise, yaşamınız boyunca da gergin olmanız kaçınılmazdır çünkü ölüm yaşamdan ayrı bir şey değildir. Ölüm yaşamın sonu değil, aksine en yükseğe ulaştığı doruk noktasıdır. Bu noktadan korktuğunuz sürece, ölüm yaşamın her alanında gizli kalmak zorunda olacağı için, doğal olarak yaşamın içinde de kendinizi salmanız mümkün olmayacaktır. Bu durumda her zaman korku içinde olursunuz.
Ölümden korkan insanlar uyurken bile kendilerini rahat bırakamazlar çünkü uyku da her gün yaşadığımız küçük bir ölümdür. Ölümden korkanlar sevmekten de korkar çünkü sevgi de bir ölüm biçimidir. Ölümden korkan insanlar her türlü orgazmik deneyimden korkarlar çünkü yaşanan her orgazmda ego ölür. Ölümden korkan kimse, her şeyden korkacak ve her şeyi kaçıracaktır.
O kendini salabildi. Ölmesini istediğim gibi öldü; derin bir salı vermişlik halinde. Ölümü kabullendi. Hiçbir ikilem ya da mücadele içinde değildi. İçinizde ölümün ötesinde engin bir güzellik bulup bulamadığınıza dair kıstas budur. İnsan ancak ölümsüz bir şeyin duyumuna vardığı anda ölümün içinde kendini rahat bırakabilir.
Ölümü kabullenmedikçe, yarım, eksik, eğreti kalırsınız. Ölümü kabullendiğinizde ise, aynı zamanda dengeye de kavuşursunuz. O zaman her şeyi kabullenirsiniz: gündüz ve geceyi, yaz ve kışı, aydınlık ve karanlığı. Yaşamın tüm kutuplarını kabullendiğinizde dengeye kavuşur, sakin ve bütün olursunuz.
Bütünlüğü düşünürken, ölümün hakkını vermeniz gerekir. Yaşam güzeldir ama ölüm de yaşam kadar güzeldir. Ölüm de yaşam gibi kendi içinde kutsanmıştır. Ölüm de tıpkı yaşam gibi içinde çiçekler barındırır.
Tanrı'nın size verdiği her şeyi, ölümü bile, derin bir şükranla kabul etmeniz gerekir. Ancak o zaman dindar biri olabilirsiniz: her şeyi şükrederek ve koşulsuzca kabullendiğiniz zaman. Ölüm insanoğlu tarafından bozulamamış, hala bakir kalmış, tüm kutsallıkların içinde en kutsal olan şeylerden biridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder