Bedenin Zekası
Batı tıp bilimi insanı ayrı bir birim olarak görmüştür – doğadan ayrı. Bu yapılan en ciddi
hatalardan biridir. İnsan doğanın bir parçasıdır; sağlığı ise doğa ile uyum içinde olmaktan
ibarettir.
Batı tıbbı insana mekanik açıdan bakar, bu nedenle mekaniğin başarılı olduğu yerde o da
başarılıdır. Ama insan bir makine değildir; insan organik bir bütündür ve sadece hasta
parçasının iyileştirilmesi yetmez. Hasta parça tüm organizmanın zor durumda olduğuna dair
bir göstergedir. Hasta parça göze batar, çünkü en zayıf nokta odur.
Hasta olan yeri iyileştirirsin ve başarılı olmuş gibi gözükürsün...ama sonra hastalık yeniden
baş gösterir. Tek yaptığın hastalığın kendini hasta olan yerden göstermesini engellemek
olmuştur; onu daha güçlendirmiş oldun. Ama insanın bir bütün olduğunu anlamıyorsun: ya
hastadır ya da sağlıklı, arası yoktur. İnsana bütün bir organizma olarak bakılmalıdır.
Temelde bedenin her zaman seni dinlemeye hazır olduğunu anlamak yatar – ama onunla hiç
konuşmadın, hiçbir zaman iletişim kurmadın. İçindeydin, onu kullandın, ama hiç teşekkür
etmedin. O sana hizmet ediyor, hem de elinden gelen en akıllı biçimde.
Doğa bedeninin senden daha zeki olduğunu biliyor, çünkü bedendeki tüm önemli şeyler sana
değil ona verildi. Örneğin, nefes almak, kalp atışı, kan dolaşımı, yenenlerin sindirilmesi –
bunlar sana bırakılmıyor; öyle olsaydı çoktan başın derde girmişti. Nefes almak senin
kontrolünde olsaydı çoktan ölmüştün. Yaşamaya devam etmen için hiç şansın kalmazdı,
çünkü nefes almayı her an unutabilirdin. Birisiyle tartışırken nefes almayı unutabilirdin. Gece
uyuduğunda kalbinin atması gerektiğini unutabilirdin. Nasıl hatırlayabilirdin ki? Ve sindirim
sisteminin ne kadar çok iş yaptığını biliyor musun? Bir şeyler yutup duruyorsun ve harika bir
iş yaptığını, herkesin yutkunabileceğini sanıyorsun.
İkinci Dünya Savaşı'nda bir adamın boğazına kurşun isabet etti. Adam ölmedi, ama boğaz
yoluyla yiyip içemiyordu, tüm boğaz yolunun kapanması gerekti. Doktorlar midesinin
kenarında ufak bir geçit açtılar, bunun içinden bir boru çıkıyordu ve adam o boruya yemek
koyuyordu, ama bunun hiçbir zevki yoktu. Dondurma koysa bile... adam çok kızmıştı.
"Bu...." dedi, "Ben bundan hiçbir tat alamıyorum." Sonra bir doktor bir teklifte bulundu:
"Şöyle yap. Önce yemeğin tadına bak, sonra boruya koy." Adam kırk yıl boyunca bunu yaptı.
Önce çiğneyip keyfini çıkarıyor, sonra da boruya koyuyordu. Boru pekala işe yarar, çünkü
bedeninin içinde de bir boru var aslında, ama derinin altında gizli, hepsi o. Bu talihsiz
adamınki açıktaydı. Üstelik seninkinden de iyiydi, ne de olsa temizlenebiliyordu.
Tüm sindirim sistemi mucizeler yaratıyor. Bilim adamlarının dediğine göre her birimiz ufacık
sindirim sisteminin yaptığı şeylerden birini üstlensek yiyecekleri kana dönüştürmek, gerekli
malzemeleri gerekli yerlere göndermek için koskoca bir fabrika kurmamız gerekirdi. Bazı
maddelere beynin ihtiyacı var ve onlar kan dolaşımı yolu ile beyne ulaştırılıyorlar. Diğerlerine
başka yerlerde ihtiyaç var – gözlerde, kulaklarda, kemiklerde veya ciltte – ve beden hepsini
yetmiş, seksen, doksan yıl boyunca yerine götürüyor – ama sen buradaki bilgeliği
görmüyorsun.
Yorumlar
Yorum Gönder