Ana içeriğe atla

Sedece sevgi iyileştirir



Neden psikoterapi uzmanlarına İngilizce’de küçülten adı verilir?

Çünkü onlar öyle. Bu kelime kesinlikle psikoterapi uzmanlarının yaptıkları şeyi tanımlıyor; onlar insanları küçültürler. Onlar insanları küçültüp kişi iken hasta haline getirirler. Onların işi budur. Onlar azaltırlar.

Sen bir psikoterapiste gittiğinde ona bir şahıs olarak, şerefinle gidersin. Seni hemen etiketlere indirgerler: sen bir şizofrensin, paranoyaksın, nevrotiksin. Anında indirgenmiş olursun. Artık şerefi olan kişi değilsin. Üzerine bir etiket yapıştırılmış oldu. Sen bir hastalıksın! Senin tedavi edilmen gerekiyor.
Psikoterapist seni bir hastaya indirgeyerek kendisi daha büyük bir hale gelir. Seni ne kadar küçük bir hale indirgerse kendisini o kadar büyük hisseder.
Bu eski bir numara, sadece isimler değişiyor. Eskiden rahipler, din adamları böyleydi, şimdi psikoterapistler böyle. Geçmişte seni rahipler ufaltıyordu; suçluluk duygusunu yaratmaya çalışarak, senin bir şekilde hatalı olduğun, değişmen gerektiği, olduğun gibi kabul edilemeyeceğin, cehenneme gitmeye hazırlandığın duygusunu yaratmaya çalışarak bunu yapıyordu.



Rahibin tüm çabası seni bir suçluya, bir günahkara indirgemekti. Rahip senin içinde bir tür suçluluk duygusu yaratmaya çalışıyordu. Şimdi bu görevi psikoterapistler üstlendi. Psikoterapist yeni çağın rahibi. Seni indirger, yüceltmez. Sana varlığın için görkem, saygı vermez. Tam tersine seni değersiz hissettirir.

İşte bu yüzden biz burada yeni bir terapi türü yaratmaya çalışıyoruz; onunla hastalıklara indirgenmiyorsun, aksine zenginleşiyor, genişliyorsun. Burada sana hasta etiketi yapıştıracak psikoterapist bulunmuyor, sadece senin hasta olmadığını bilmen konusunda sana yardımcı olacak bir terapi var. Senin hasta olduğunu kim söylüyor? Sen kendinle ilgili hatalı fikirler taşıyorsun. Sana değersiz olduğunu kim söyledi? Sen muazzam bir değere sahipsin.

Benim buradaki tüm çabam bu amacı güdüyor: senin genişlemene yardım etmek.

Psikoterapist ve rahip ve sözde gurular, bunların hepsi insanlara aynı şeyi yapıyor: onlar insanları küçültüyor. Onlar insanlığı yerde sürünen, çirkin, kendi yüzünü aynada görmeye korkan solucanlara indirgediler. Kendi varlıklarına bakmaya korkuyorlar çünkü orada yanlış olmayan hiçbir şey yok. Yaralar ve irin.

Buradaki çaba tamamen farklı türde, kelimenin gerçek anlamı ile örtüşen bir terapi türü yaratmak. ‘Terapi’ sözcüğü iyileştiren anlamına gelir. Ve ne iyileştirir? Sevgi iyileştirir. Sevgi terapidir. Başka hiçbir şey terapi değildir. Hiçbir psikoanaliz, hiçbir analitik psikoloji terapi değil. Sadece sevgi iyileştirir. İyileşme sevginin bir fonksiyonudur. Ama sevgi senin bilincini genişletir. Senin giderek daha yükseklere çıkmanı, yıldızlara dokunmanı sağlar. Seni saygı gören biri gibi hissettirir. Varoluşta sana ihtiyaç duyulduğunu, yokluğunun bir delik açacağını, onun doldurulamayacağını hissettirir. Sen bir gerekliliksin. Varoluş sensiz aynı olmaz. Sen sadece bir kaza değilsin. Sen temel bir gereksinimsin.

Sana tekrar Zusiya’yı anımsatayım: Zusiya en güzel ustalardan biriydi; sen ona kusursuz usta adını verebilirsin. Bir gün sinagogda dua ederken yakalandı. Neden yakalandı? Çünkü insanlar kendilerini incinmiş hissetmişlerdi. O Tanrı’ya şöyle diyordu, “Dinle, benim sana ihtiyacım var, senin de bana. Sensiz ben bir hiçim. Ve sana şunu söylüyorum: bensiz sen de bir hiçsin. Ben senin sayende benim; sen benim sayemde sensin.”

İnsanlar çok alınmışlardı. “Zusiya, neler söylüyorsun? Aklını mı kaçırdın?” diye sordular.

Aklını kaçırmamıştı. Bu bir insanın Tanrı ile diyalog kurma şekli olmalıdır. Bu ego değildir! Hem de hiç değildir. Bu basit bir gerçektir. Küçük bir yonca yaprağı bile bir yıldız kadar değerlidir. Varoluşta bir hiyerarşi yoktur, hiç kimse daha aşağıda ya da daha yukarıda değildir. Bir hepimiz tek bir organik birlik içinde biraradayız.

Bu gerçek terapi. Terapi gerçek olduğunda sevgiden başka hiçbir şey olmaz. Terapi gerçek olduğunda sana kendine olan güveni kazanman konusunda yardımcı olur, senin çiçek açmana yardımcı olur.

‘Buda’ kelimesi ‘bodha’ kökünden gelir. Eski çağlarda ‘bodha’ kelimesi bir tomurcuğun açılması anlamında kullanılıyordu. O çiçek dünyasından gelen bir sözcük; sonra bu şekilde kullanılmaya başlamış. ‘Bodha’ sözcüğünün özgün anlamı bir tomurcuğun açılması ve bir çiçek haline gelmesi demek. Bu sözcük sonra mecazi bir anlamda kullanılmaya başlamış: Bir insan açıldığında, çiçek açtığında, koku ve renk saçtığında ve gökyüzünde dans ettiğinde bir buda olur; açılmış olur. OSHO

Bookmark and Share

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dinamik Meditasyon

 Dinamik Meitasyon İlk aşama: 10 dakika Hızla burnundan nefes alıp verirken, bırak nefesin yoğun ve kaotik olsun. Nefes ciğerlere derinlemesine ulaşmalıdır. Derin nefes aldığından emin ol, mümkün olduğunca hızlı nefes alıp ver. Bedenini kasmadan, omuzların ve boynun gevşek olduğundan emin ol. Nefes alıp verme haline gelene kadar devam et. Bir kez enerjin harekete geçtiğinde, bedenini de harekete geçirmeye başlayacaktır. Bu bedensel devinimlerin oluşmasına izin ver, onları daha fazla enerji açığa çıkarmada yardımcı olarak kullan. Kollarını ve bedenini doğal bir şekilde hareket ettirmek enerjinin yükselmesine yardım edecektir. Enerjinin yükseldiğini hisset; ilk aşamada kendini salıverme ve hiç yavaşlama. İkinci aşama: 10 dakika Bedenine orada ne varsa dışa vurması için özgürlük tanı... PATLA! .... Bedeninin kontrolü ele geçirmesine izin ver. Dışarı atılmasına gerek olan her şeyi serbest bırak. Bütünüyle çıldır.... Şarkı söyle, çığlık at, ka...

Arayış

Hayat bir arayıştır, sürekli bir arayış, ümitsiz bir arayış; arayanın ne aradığını bilmediği bir arayış. Aramak için çok derin bir içgüdü var, ama insan ne aradığını bilmiyor. Ve öyle bir zihin durumu var ki, eline geçen şey ne olursa olsun, seni tatmin etmiyor. Hayal kırıklığı insanın kaderiymiş gibi görünüyor; çünkü ulaştığın şey, ona ulaştığın anda anlamsızlaşıyor. Yeniden aramaya başlıyorsun.   Bir şey elde etsen de etmesen de, arayış devam ediyor. Neyin var neyin yok, hiç önemli değil, çünkü arayış her durumda sürüyor. Fakirler arayışta, zenginler arayışta, hastalar arayışta, iyiler arayışta, güçlüler arayışta, güçsüzler arayışta, aptallar arayışta, bilgeler arayışta ve kimse tam olarak ne aradığını bilmiyor.   Bu arayışın ne olduğu ve neden orda olduğu anlaşılmalı. Öyle görünüyor ki, insanın varlığında, insanın zihninde bir boşluk var. İnsan bilincinin yapısında bir delik, bir kara delik var sanki. İçine sürekli bir şeyler atıyorsun ve hepsi kayboluyor. Sanki hiçbi...

Aşık olmak

Aşk bir ilişki değildir. Aşk bir varoluş durumudur ve bir başkasıyla hiçbir ilgisi yoktur. İnsan aşık olmaz, insan aşk olur. Ve tabii insan aşk olduğu zaman aşık da olur. Ama bu bir sonuçtur, bir yan üründür; kaynak değil. Kaynak, insanın aşk olmasıdır. Peki, kim aşk olabilir? Doğal olarak, eğer kim olduğunun farkında değilsen, aşk olamazsın. Korku olursun. Korku, aşkın tam karşıtıdır. Unutma, insanların düşündüğü gibi aşkın ve sevginin karşıtı nefret değildir. Nefret, amuda kalkmış aşktır, aşkın karşıtı değil. Aşkın gerçek karşıtı korkudur. İnsan sevgiyle büyür, korkuyla küçülür. İnsan, korkuda kapanır, sevgide açılır. İnsan, korkuda şüphe duyar, sevgide güvenir. İnsan korkuda yalnız kalır, sevgide ise kaybolur; o yüzden de yalnızlık gibi bir durum söz konusu olmaz. Eğer insan yoksa, nasıl yalnız olabilir? Çünkü sevgi varken bütün bu ağaçlar, kuşlar, bulutlar, güneş ve yıldızlar senin içindedir. Aşk, kendi içindeki gökyüzünün farkına vardığın zaman yaşanır. Küçük bir çocukta korku ...