Ana içeriğe atla

9

Bir zamanlar muhteşem bir kral vardı. Bir gün kafası karıştı ve danışmak için bilgeleri çağırdı. Onlara şöyle dedi "Nedenini bilmiyorum ama bir şey beni, durumumu dengede tutacak özel bir yüzük aramaya yöneltiyor. Öyle bir yüzük sahibi olmalıyım ki beni üzgün durumdayken neşeli, neşeliyken üzgün duruma getirmeli."
Bilgeler derin düşünceye daldılar ve birbirlerine danıştılar. Sonunda krala uygun bir yüzükte karar kıldılar. Bulunan yüzüğün üzerinde şu yazıyordu: BU DA GEÇER.
Bu sufiler tarafından yüzyıllardır kullanılan bir hikayedir. Birçok insana aydınlanma yönünde yardımı oldu. Yüzeyden bakıldığında basit bir hikayedir. Anlamak için özel bir zeka gerekmez. Fakat derinine inerseniz eğer, cehalet bağlarını koparmak için, elinizde bir silah haline gelir. Bu hikaye üzerinde düşünün.
Din ayinler demek değildir. Din sizin içsel bilincinizdir. Yüzeydeki şeyler değişebilir ancak öncelikle değişmesi gereken içinizdedir.
Ahlak kuralları başkalarıyla nasıl yaşayacağımızla ilgilidir. Başkalarına nasıl yanlış yapmayacağımızla ilgilidir. Din ise kendimizle nasıl yaşayacağımızdır. Kendimize nasıl yanlış yapmayacağımızdır. Hareket merkezimiz başkaları olmamalıdır. Din kendi içsel tapınağımızdan hareket etmemiz demektir. Böylece ışık saçan bir insan haline gelebilirsiniz. Buradaki ışık hareketlerden kaynaklanmaz. Buradaki ışık iyi veya kötüyü içermez. Aynen güneşin ışıklarını saçması gibidir. İçinizden gelen ışık iyinin ve kötünün, ahlakın ötesindedir.
Din kelimesi -religere- birleştirmek, bir araya getirmek kökünden gelir. Kimle bir araya gelip birleşiyorsunuz? Kendi varlığınızla, kendi varlığınızın özüyle. Siz kaynaktan geldiniz ve derin halinizle hala öylesiniz. Sadece köklerinizi unuttunuz. Din tekrar hatırlayış demektir, kaynağın tekrar parçası olmak demektir.
Siz sadece bir egodan ibaret değilsiniz. Şunu hatırlayın, ego sizin içinizde yer almaz. Ego siz ve diğerleri arasında yaşam bulur, var olur -karınızla, kocanızla, arkadaşlarınızla, düşmanlarınızla. Derine giderseniz ego yoktur. Kendi bütünsel yalnızlığınızın içerisinde, ego son bulur.
Bu yüzden ego oyun oynamaya devam eder. Siz gerçeği arıyorken size şöyle der "Başkalarına yardım et, onları dönüştür." İşte o zaman din, tekrar kaybolur, görev başlar. Din bir görev değildir. Çünkü o zaman yine diğerlerini esas almaya başlarsınız. Gerçek dindar bunu bir görev olarak yapmaz. O diğerlerine, içsel hazinesini paylaşarak yardımcı olur. Bu yardım kesin kurallar ve kalıplar içermez. Kimseyi değiştirmeye çalışmaz. Çünkü o zaman ince düzeyden bir şiddet ortaya çıkar. O zaman, o kişiyi Tanrının yarattığı haliyle kabul etmiyorsunuz demektir. Bu durum Tanrıdan daha iyi fikirlere, düşüncelere sahip olduğunuz anlamına gelir. Bu çok aptalcadır.
Burada egonun olaya nasıl karıştığını gördük. Manevi dürtülerin başlaması, cinsel dürtülerin başlamasına benzer. Zamanı gelmeden, zorla olacak bir şey değildir. Bunu kimse zorla başaramaz. Birçok din bunu denedi ve sadece manevi dürtülerin ortaya çıkma şansını ortadan kaldırdılar.
Bu dünya misyonerler ve papazlar yüzünden bu kadar dinsiz. İnsanlar manevi dürtüleri ortaya çıkmadan, din hakkında düşünmek zorunda bırakıldılar. Usandılar, sıkıldılar.
Din kişisel bir olaydır, sosyal bir fenomen değildir. Sizin dışınızda kimse hazır olup olmadığınızı bilemez. Din diğerlerinden özgür olabilme kapasitesidir, yalnız kalabilme kapasitesidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dinamik Meditasyon

 Dinamik Meitasyon İlk aşama: 10 dakika Hızla burnundan nefes alıp verirken, bırak nefesin yoğun ve kaotik olsun. Nefes ciğerlere derinlemesine ulaşmalıdır. Derin nefes aldığından emin ol, mümkün olduğunca hızlı nefes alıp ver. Bedenini kasmadan, omuzların ve boynun gevşek olduğundan emin ol. Nefes alıp verme haline gelene kadar devam et. Bir kez enerjin harekete geçtiğinde, bedenini de harekete geçirmeye başlayacaktır. Bu bedensel devinimlerin oluşmasına izin ver, onları daha fazla enerji açığa çıkarmada yardımcı olarak kullan. Kollarını ve bedenini doğal bir şekilde hareket ettirmek enerjinin yükselmesine yardım edecektir. Enerjinin yükseldiğini hisset; ilk aşamada kendini salıverme ve hiç yavaşlama. İkinci aşama: 10 dakika Bedenine orada ne varsa dışa vurması için özgürlük tanı... PATLA! .... Bedeninin kontrolü ele geçirmesine izin ver. Dışarı atılmasına gerek olan her şeyi serbest bırak. Bütünüyle çıldır.... Şarkı söyle, çığlık at, ka...

Arayış

Hayat bir arayıştır, sürekli bir arayış, ümitsiz bir arayış; arayanın ne aradığını bilmediği bir arayış. Aramak için çok derin bir içgüdü var, ama insan ne aradığını bilmiyor. Ve öyle bir zihin durumu var ki, eline geçen şey ne olursa olsun, seni tatmin etmiyor. Hayal kırıklığı insanın kaderiymiş gibi görünüyor; çünkü ulaştığın şey, ona ulaştığın anda anlamsızlaşıyor. Yeniden aramaya başlıyorsun.   Bir şey elde etsen de etmesen de, arayış devam ediyor. Neyin var neyin yok, hiç önemli değil, çünkü arayış her durumda sürüyor. Fakirler arayışta, zenginler arayışta, hastalar arayışta, iyiler arayışta, güçlüler arayışta, güçsüzler arayışta, aptallar arayışta, bilgeler arayışta ve kimse tam olarak ne aradığını bilmiyor.   Bu arayışın ne olduğu ve neden orda olduğu anlaşılmalı. Öyle görünüyor ki, insanın varlığında, insanın zihninde bir boşluk var. İnsan bilincinin yapısında bir delik, bir kara delik var sanki. İçine sürekli bir şeyler atıyorsun ve hepsi kayboluyor. Sanki hiçbi...

Aşık olmak

Aşk bir ilişki değildir. Aşk bir varoluş durumudur ve bir başkasıyla hiçbir ilgisi yoktur. İnsan aşık olmaz, insan aşk olur. Ve tabii insan aşk olduğu zaman aşık da olur. Ama bu bir sonuçtur, bir yan üründür; kaynak değil. Kaynak, insanın aşk olmasıdır. Peki, kim aşk olabilir? Doğal olarak, eğer kim olduğunun farkında değilsen, aşk olamazsın. Korku olursun. Korku, aşkın tam karşıtıdır. Unutma, insanların düşündüğü gibi aşkın ve sevginin karşıtı nefret değildir. Nefret, amuda kalkmış aşktır, aşkın karşıtı değil. Aşkın gerçek karşıtı korkudur. İnsan sevgiyle büyür, korkuyla küçülür. İnsan, korkuda kapanır, sevgide açılır. İnsan, korkuda şüphe duyar, sevgide güvenir. İnsan korkuda yalnız kalır, sevgide ise kaybolur; o yüzden de yalnızlık gibi bir durum söz konusu olmaz. Eğer insan yoksa, nasıl yalnız olabilir? Çünkü sevgi varken bütün bu ağaçlar, kuşlar, bulutlar, güneş ve yıldızlar senin içindedir. Aşk, kendi içindeki gökyüzünün farkına vardığın zaman yaşanır. Küçük bir çocukta korku ...