Ana içeriğe atla
5. Bölüm
Bütünüyle Keyfine Varın!
Günışığıyla Aydınlanan Doruklardan Bir Manzara
Karanlıktan Aydınlığa

Sevgili OSHO,
Babanızın dün gerçekleşen ölümü üzerine bir şeyler söyleyebilir misiniz?
Bu asla bir ölüm değildi. Ya da toptan ölümdü. Zaten bu ikisi de aynı anlama gelir. Onun bu şekilde ölmesini umuyordum, herkesin arzu etmesi gereken bir şekilde öldü: samadhi yani aydınlanma halinde, bedeni ve zihninden tamamen bağımsızlaşmış olarak.
Hastanede olduğu üç ay içerisinde ziyaretine yalnızca üç kere gittim. Ne zaman ölümün kıyısında olduğunu hissettiysem o zaman gittim. İlk iki ziyaretimde öldüğü taktirde yeniden dünyaya gelmek zorunda kalacağından korktum biraz; bedene bağımlılık tamamen yokolmamıştı. Meditasyonu her gün biraz daha derinleşiyordu ama yine de onu bedenine bağlayan zincir tamamen kırılmamış, yerinde duruyordu.
Dün onu bir kez daha görmeye gittiğimde sonsuz mutluluk duydum çünkü artık doğru bir şekilde ölebilirdi. Artık bedeni onu ilgilendirmiyordu. Dün sabaha karşı üç sularında sonsuzluğa göz atabilme şansına ilk kez erişti ve bir anda artık öleceğinin farkına vardı. Bu beni ilk yanına çağırışıydı, diğer iki seferde kendi kararımla gitmiştim. Dün beni çağırdı çünkü öleceğini kesin olarak biliyordu. Bana veda etmek istiyordu ve bunu çok güzel bir şekilde, gözlerinde yaşlar olmadan, daha fazla yaşamak için artık hiçbir özlem duymaksızın gerçekleştirdi.
Bu yüzden bu bir ölümden çok sonsuzluğun içine doğuştur. Zamanında öldü ve sonsuzluğa doğdu. Ya da tamamen öldü yani bir kez daha dünyaya geri gelmeyecek şekilde. Bu edinilebilecek en büyük başarıdır; bundan daha yüce bir şey yoktur.
Bu dünyadan tam bir sessizlik, neşe ve huzur içinde ayrıldı. Dünyadan kutlanmaya değer bir biçimde, bir nilüfer çiçeği gibi ayrıldı. Bu ender anlar sizin nasıl yaşanıp nasıl ölüneceğini öğrenebilmeniz için eşsiz fırsatlardır. Her ölüm bir kutlamaya dönüşmelidir ancak bu yalnızca sizi varoluşun daha yüksek boyutlarına taşıyabilmesiyle mümkündür.
O aydınlanmış olarak öldü ve bu benim her sannyasinim için arzu ettiğim ölüm biçimidir. Aydınlanmamışsanız yaşam çirkindir ama aydınlandığınız zaman ölüm bile güzelleşir. Aydınlanmamışsanız yaşam çirkindir çünkü acıyla dolu bir cehenneme benzer. Aydınlandığınızda ise ölüm tanrısal olana açılan bir kapı gibidir; artık acı yoktur, cehennem de yoktur. Aslında tam tersine bu tüm acıları, tüm cehennemleri terketmektir.
Bu şekilde öldüğü için son derece mutluyum. Unutmayın: meditasyon ne kadar derinleşirse, beden zihin bileşkenizden de o derece uzaklaşırsınız. Ve meditasyon en üst noktaya ulaştığında, artık her şeyi görebilirsiniz.
Dün sabah kesin olarak ölümün kapıyı çaldığının farkındaydı. Ve beni çağırdı. Bu beni ilk çağırışıydı ve onu gördüğüm anda artık bedeninde olmadığını anladım. Bedene ait tüm acılar yok olmuştu. Doktorların kafasını karıştıran neden buydu: beden tamamen normal bir şekilde işliyordu. Bu yüzden onların beklediği son şey ölmesiydi. Ondan önceki herhangi bir gün ölebilirdi. Derin acılar içindeydi ve bedeni ciddi sorunlarla doluydu: kalbi düzgün işlemiyor, nabzı bulunamıyor, beyninde, bacağı ve elinde kan pıhtıları saptanıyordu.
Dün ise durumu kesinlikle normale dönmüştü. Onu muayene edip ölmesinin olanaksız olduğunu, hiçbir sorun veya tehlikenin mevcut olmadığını söylediler. Ama bu böyledir. Tehlikenin olduğu gün, doktorlara göre tehlikesizdi. Bir ay önce hastaneye yatırıldığında geçirdiği ilk yirmi-dört saat ise en tehlikeli zamandı; öleceğinden korkuyorlardı. Ama ölmedi. Daha sonraki yirmi-dört saat boyunca hala kurtulup kurtulamayacağı hakkında bir şeyler söyleyemiyorlardı. Hatta bir cerrah, kan pıhtıları başka yerlere giderse onu kurtarmak mümkün olmayacağı için, tüm bacağı kesme önerisini bile getirmişti.
Ben bacağın kesilmesine karşı çıktım çünkü insan er ya da geç ölecekse, bedenin şeklini bozup daha fazla acı çektirmenin ne anlamı vardı? Yalnızca yaşamak, yaşam süresini uzatmak da anlamsızdı. Bu yüzden karşı çıktım ve bu doktorları şaşırttı. Fakat o neredeyse dört hafta boyunca yaşamayı sürdürünce, benim haklı olduğuma, bacağı kesmenin gereksiz olduğuna karar verdiler. Bacak kurtuluyor, adeta diriliyordu. Hatta yeniden yürümeye başlamıştı ki bu Dr. Sardesai için bir mucizeydi. Bu kadarını, tekrar yürüyecek olmasını ummuyorlardı bile.
Dün tamamıyla normaldi, her şeyi normale dönmüştü. Bu durum benim için, ölümün gerçekleşmesinin artık mümkün olduğunun işaretiydi. Eğer meditasyon ölümden önce gerçekleşebilirse her şey normale döner. Kişi ölürken kusursuz bir sağlığa kavuşur çünkü gerçekte ölmüyor, yalnızca daha yüksek bir boyuta geçiyordur. Beden bu durumda bir sıçrama tahtası görevi görür.
O yıllardır meditasyon yapıyordu. Ender bulunan bir adamdı, onun gibi bir baba zor bulunur. Oğlunun öğrencisi olan bir baba: bu çok enderdir. İsa'nın babası oğlunun öğrencisi olmaya cesaret edemedi, Buda'nın babası için ise bu seneler aldı. Ama benim babam yıllardır meditasyon yapıyordu. Her gün üç saat boyunca, sabah üçle altı arası meditasyona oturuyordu. Dün bile, hastanede olmasına karşın bunu sürdürdü.
Olay dün gerçekleşti. Kişi bunun ne zaman olacağını bilemez. İnsan kazmayı sürdürürse bir gün suyun kaynağıyla, bilincin kaynağıyla karşılaşır. Dün bu gerçekleşti, iyi bir zamanlamayla gerçekleşti. Bedenini bir gün önce bile terketmiş olsaydı kısa süre sonra başka bir bedenle geri dönecekti çünkü hala bir parça bağlanma mevcuttu. Ancak dün defter tamamen temizlenmişti. Zihinsizlik durumuna erişip bir buda gibi öldü. Zaten kişi budalık durumundan daha fazla ne isteyebilir ki?
Benim burada tüm çabam, sizlerin birer buda gibi yaşayıp birer buda gibi ölmenize yardımcı olmaktır. Bir budanın ölümü her ikisini de kapsar. Bu ölüm değildir çünkü yaşam sonsuzdur. Yaşam doğumla başlayıp ölümle sona ermez. Milyonlarca kez doğdunuz ve öldünüz; bunlar sonsuzluğa doğru çıktığınız kutsal yolculuğun içinde yalnızca küçük bölümlerdir. Ama bilinciniz açık olmadığı için yaşamın ve ölümün ötesinde olanı görememektesiniz.
Daha bilinçli bir hale geldikçe, asıl yüzünüzü göreceksiniz. O dün bunu gördü. Tek elin çırpış sesini, sessiz sesi duydu. Bu yüzden bu bir ölüm değil, sonsuz yaşama erişmektir. Diğer yandan toptan ölüm olarak da nitelendirilebilir çünkü o artık geri gelmeyecektir.
Neşe ve sevinç duyun!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dinamik Meditasyon

 Dinamik Meitasyon İlk aşama: 10 dakika Hızla burnundan nefes alıp verirken, bırak nefesin yoğun ve kaotik olsun. Nefes ciğerlere derinlemesine ulaşmalıdır. Derin nefes aldığından emin ol, mümkün olduğunca hızlı nefes alıp ver. Bedenini kasmadan, omuzların ve boynun gevşek olduğundan emin ol. Nefes alıp verme haline gelene kadar devam et. Bir kez enerjin harekete geçtiğinde, bedenini de harekete geçirmeye başlayacaktır. Bu bedensel devinimlerin oluşmasına izin ver, onları daha fazla enerji açığa çıkarmada yardımcı olarak kullan. Kollarını ve bedenini doğal bir şekilde hareket ettirmek enerjinin yükselmesine yardım edecektir. Enerjinin yükseldiğini hisset; ilk aşamada kendini salıverme ve hiç yavaşlama. İkinci aşama: 10 dakika Bedenine orada ne varsa dışa vurması için özgürlük tanı... PATLA! .... Bedeninin kontrolü ele geçirmesine izin ver. Dışarı atılmasına gerek olan her şeyi serbest bırak. Bütünüyle çıldır.... Şarkı söyle, çığlık at, ka...

Arayış

Hayat bir arayıştır, sürekli bir arayış, ümitsiz bir arayış; arayanın ne aradığını bilmediği bir arayış. Aramak için çok derin bir içgüdü var, ama insan ne aradığını bilmiyor. Ve öyle bir zihin durumu var ki, eline geçen şey ne olursa olsun, seni tatmin etmiyor. Hayal kırıklığı insanın kaderiymiş gibi görünüyor; çünkü ulaştığın şey, ona ulaştığın anda anlamsızlaşıyor. Yeniden aramaya başlıyorsun.   Bir şey elde etsen de etmesen de, arayış devam ediyor. Neyin var neyin yok, hiç önemli değil, çünkü arayış her durumda sürüyor. Fakirler arayışta, zenginler arayışta, hastalar arayışta, iyiler arayışta, güçlüler arayışta, güçsüzler arayışta, aptallar arayışta, bilgeler arayışta ve kimse tam olarak ne aradığını bilmiyor.   Bu arayışın ne olduğu ve neden orda olduğu anlaşılmalı. Öyle görünüyor ki, insanın varlığında, insanın zihninde bir boşluk var. İnsan bilincinin yapısında bir delik, bir kara delik var sanki. İçine sürekli bir şeyler atıyorsun ve hepsi kayboluyor. Sanki hiçbi...

Aşık olmak

Aşk bir ilişki değildir. Aşk bir varoluş durumudur ve bir başkasıyla hiçbir ilgisi yoktur. İnsan aşık olmaz, insan aşk olur. Ve tabii insan aşk olduğu zaman aşık da olur. Ama bu bir sonuçtur, bir yan üründür; kaynak değil. Kaynak, insanın aşk olmasıdır. Peki, kim aşk olabilir? Doğal olarak, eğer kim olduğunun farkında değilsen, aşk olamazsın. Korku olursun. Korku, aşkın tam karşıtıdır. Unutma, insanların düşündüğü gibi aşkın ve sevginin karşıtı nefret değildir. Nefret, amuda kalkmış aşktır, aşkın karşıtı değil. Aşkın gerçek karşıtı korkudur. İnsan sevgiyle büyür, korkuyla küçülür. İnsan, korkuda kapanır, sevgide açılır. İnsan, korkuda şüphe duyar, sevgide güvenir. İnsan korkuda yalnız kalır, sevgide ise kaybolur; o yüzden de yalnızlık gibi bir durum söz konusu olmaz. Eğer insan yoksa, nasıl yalnız olabilir? Çünkü sevgi varken bütün bu ağaçlar, kuşlar, bulutlar, güneş ve yıldızlar senin içindedir. Aşk, kendi içindeki gökyüzünün farkına vardığın zaman yaşanır. Küçük bir çocukta korku ...