Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Aydınlanma Bireysel Bir Şarkıdır..

Aydınlanma çok bireysel bir şarkıdır. Daima bilinmez, daima yeni, daima benzersiz. Asla tekrarlanmaz. Bu yüzden asla iki aydınlanmış insanı birbiri ile kıyaslama; aksi halde ya birine, ya ötekine, ya da ikisine birden haksızlık edersin. Ve hiçbir sabit fikrin olmasın. Yalnızca çok akışkan nitelikler hatırlanmalıdır. Akışkan nitelikler, diyorum, çok belirli şartlar değil. Örneğin, her aydınlanmış insan derin bir sessizlik yaşar. Neredeyse dokunulabilir bir sessizlik. Onun huzurunda, alıcı, yeni düşüncelere açık insanlar sessizleşir. Aydınlanmış insanın muazzam bir tatmin hissi olacaktır, ne olursa olsun tatmininde bir fark olmaz. Hiç sorusu kalmayacaktır, tüm sorular çözülecektir. Tüm yanıtları bildiğinden değil, tüm sorular çözülmüştür. Ve o mutlak sessizlik, zihinsizlik durumunda, her soruya muazzam bir derinlikle yanıt verebilir. Hazırlık yapmasına ihtiyaç yoktur. Ne söyleyeceğini kendisi de bilmez, o anda gelir; bazen kendisi bile şaşırır. Ama bu, yanıtlar içinde, ...

Aşk Özgürlük Verir..

Aşk bağlılığa dönüştüğü anda ilişki haline gelir. Aşk taleplerde bulunduğu anda hapishaneye benzer. Özgürlüğünü elinden alır; göklerde uçamazsın, kafeslenmişsindir. Aşkın özgürlük verici bir kalitede olması lazım, sana zincir vurması değil; sana kanat takıp mümkün olduğunca yükseklere uçmanı sağlaması lazım. Unutma, aşk sınır tanımaz. Aşk kıskanç olamaz, çünkü aşk sahiplenmez. Sevdiğin için bir insanı sahiplendiğin fikri çok çirkin. Birisine sahipsin bu demektir ki onu öldürdün ve ticari bir mala dönüştürdün. Sadece eşyalara sahip olunur. Aşk özgürlük verir. Gerçek aşkta bölünme olmaz. Sevenler birbirinin içine erir. Sadece egoistçe aşkta büyük bir bölünme vardır, seven ve sevilen ayrılır. Gerçek aşkta ilişki yoktur. Çünkü ilişki kurulacak iki insan yoktur. Gerçek aşkta sadece sevgi olur, bir çiçek açma, güzel bir koku, bir erime, bir birleşme yaşanır. Egoistçe aşkta ise iki kişi vardır, seven ve sevilen. Ve ne zaman seven ile sevilen olsa aşk yok olur. Aşk olduğu zam...

Bu evren zihinlerin yansımasıdır..

 Bu evrende her ne görüyorsan bir yansımadır. Tutsaklık gibi görünüyorsa, bu senin yansıman demektir. Özgürleşme gibi görünüyorsa, yine senin yansımandır. Suda tek bir güneşten yansıyan pek çok güneş gördüğün gibi, aynı şekilde tutsaklık ve özgürleşmeyi de gör. Güneş yükselir ve pek çok havuz vardır … kirli ve temiz, büyük ve küçük, güzel ve çirkin. Tek bir güneş pek çok havuzda yansır. Yansımaları sayan biri pek çok güneş olduğunu düşünür. Yansımalara değil, gerçekliğe bakan biri tek bir güneş görür. Dünyaya bakış tarzın seni yansıtır. Hırsızsan, tüm dünya aynı meslekteymiş gibi görünür. Bir kez Nasrettin Hoca ve karısı balık tutmaya gitmiş ve gittikleri yerde yalnızca lisans sahipleri balık tutabiliyormuş. Aniden bir polis memuru belirmiş. Hoca’nın karısı şöyle demiş: “Hoca, senin lisansın var, bu yüzden sen koşarak uzaklaş. Bu arada ben de kaçayım.” Böylece Hoca koşmaya başlamış. Koşmuş, koşmuş, koşmuş… Polis memuru da takip etmiş. Elbette, Hoca karısını orada bıra...

Olduğun Halinle Mükemmelsin..

Bir Zen ustasına —onu görmeye bir profesör gelmişti— profesör sordu “Niçin senin gibi değilim? Benim arzum budur. Niçin senin gibi değilim? Niçin senin gibi sessiz değilim? Niçin senin gibi bilge değilim?”  Usta “Bekle. Sessizce otur. İzle. Beni izle ve kendini izle. Ve herkes gittiğinde şayet soru hâlâ varsa cevap vereceğim” dedi.  Ve bütün gün insanlar geliyor ve gidiyordu ve müritler soruyordu. Ve profesör giderek çok çok huzursuz oluyordu; zaman boşa harcanıyordu. Ve bu adam “Herkes gittiğinde.” demişti.  Sonra akşam oldu ve hiç kimse kalmamıştı. Ve profesör “Artık bu kadar yeter. Tüm gün boyunca bekledim. Benim soruma ne oldu?” dedi.  Ve ay yükseliyordu. Bir dolunay gecesiydi ve usta dedi ki “Hâlâ yanıtını almadın mı?” Profesör “Fakat beni hiç cevaplamadın” dedi.  Usta kahkaha attı “Tüm gün boyunca pek çok insanı yanıtlıyordum. Şayet izlemiş olsaydın anlardın. Ama hadi dışarı gidelim. Bahçeye gidelim bahçede dolunay var ve çok güzel b...

Zen Yolu/Tasavvuf Yolu

Bugün Zen'in çok özel dünyasına giriyoruz. Zen çok özeldir, çünkü bilincin çok sıradan bir durumudur. Aslında sıradan zihinler sıradışı olmayı ister; sıradışı zihinler ise sıradanlığın içinde rahat eder. Yalnızca sıradışı insanlar rahatlamaya hazırdır ve sıradanlığın içinde dingin durumdadır. Sıradan olanlar ise aşağılık kompleksi hissederler ve bu aşağılık kompleksi nedeniyle özel olmaya çalışırlar. Özel olan kişi ise özel olmak için çaba sarfetmez. O herhangi bir boşluktan dolayı acı duymaz; o tamamen doludur, taşar, neyse odur. Zen'in dünyasına hem çok özel, hem de çok sıradan denilebilir. Dışarıdan bakıldığında bu bir çelişki gibi görünür. Oysa bu çok basit bir olgudur. Bir gülün, bir lotusun, bir tutam çimenin özel olma çabası yoktur. Bir tutam çimenden, büyük bir yıldıza kadar her şey olduğu gibidir -neyse odur. Onlar varoluşlarından kesinlikle mutludurlar. Bu yüzden herhangi bir kıyas ya da herhangi bir rekabet yoktur. Herhangi bir hiyerarşik durum söz k...

Ego Nedir ?

Ego senin gerçek özünün tam tersidir. Ego sen değilsin. Ego toplumun yaratmış olduğu ve senin bu sayede oyuncakla oynamaya devam edebildiğin ve asla gerçek şeyi sormadığın bir kandırmacadır. Bu yüzden ben egonu bırakmadığın sürece asla kendini bilemeyeceğin konusunda ısrar ediyorum. Doğduğun zaman hakiki benliğine sahiptin. Sonra sahte bir benlik yaratmaya başladılar: Sen Hıristiyansın, sen Katoliksin, sen beyazsın, sen Almansın ve sen Tanrının seçilmiş ırkısın, senin dünyayı yönetmen lazım ve bunun gibi pek çok şey. Senin kim olduğunla ilgili sahte bir fikir yaratıyorlar. Sana bir isim veriyorlar ve bu ismin etrafında hırslar, şartlanmalar yaratıyorlar. Ve yavaş yavaş —çünkü bu neredeyse hayatının üçte birini alır — yavaş yavaş onlar okul aracılığıyla, kilise, kolej, üniversite aracılığıyla egon üzerinde çalışırlar. Üniversiteden çıktığında masum varlığını tamamıyla unutmuş olursun. Artık senin altın madalyalı, birinci sınıf, üniversitenin en başarılısı olmuş çok büyük...

11

Mahamudra şarkısında Tilopa şöyle diyor " Mahamudra tüm kelime ve sembollerin ötesindedir." Fakat senin gibi ciddi ve sadık birisi için şu söylenmelidir. "Boşluğun güvenilmeye ihtiyacı yoktur. Mahamudra hiçlikte dinlenir. Bir insan çaba sarf etmeden, rahat ve doğal olarak boyunduruklarından kurtulabilir ve özgürlüğü kazanabilir." Nihai gerçeğin deneyimi aslında bir deneyim değildir. Çünkü deneyimleyen kaybolmuştur. Deneyimleyen kaybolduğu zaman onun hakkında ne söylenebilir ki? Deneyimi kim anlatacak? Özne olmayınca nesne de kaybolur -sınırlar yok olur- geriye sadece nehrin akışı kalır. Bilgi oradadır fakat bilen yoktur. Bu durum tüm mistiklerin problemi olageldi. Nihai gerçeği deneyimlediler fakat onu izdeşçilerine aktaramadılar. Gerçeği sahip oldukları entelektüel anlayışla nakledemediler. Gerçekle bir oldular. Onların tüm varlığı gerçeği yansıttı. Fakat entelektüel bir iletişim mümkün olmadı. -&-

10

Gerçek bir dindar her zaman yanlış anlaşılacaktır. Onun hakkında ne söylerseniz yanlış olacaktır. Çünkü yanlış olan sizsiniz. Onun için iyidir derseniz yanlış olacaktır çünkü o aynı zamanda kötüdür de. O çelişkiseldir. Tanrı da çelişkisel bir nitelik taşır. Zihnin ötesine geçmediğiniz sürece dinsel bilincin ne olduğunu hissedemezsiniz. Asıl din tekdir. Din isimleri ve tarikatlar ise sadece biçimlerdir. Din bir miras gibi size geçen bir şey değildir. O kendi içinizde bulunacak bir şeydir. Kişisel bir büyümedir. Din gerçekle kişisel bir karşılaşmadır. O kişisel bir arayıştır, toplumun bir parçası değildir. Ben bir Cayna (Cayn dini izdeşçisi) olarak doğdum. Tabii Cayna olmam için zorladılar. Nasıl böyle nadir bulunan bir dine mensup olmazdım? Fakat başarısız oldular. O zaman bana kızdılar. Onlardan olmadığım için, onlara karşı olduğumu düşündüler. Cayn dini Hinduizm'den, Vedalardan bile eski bir dindi. Hatta Rig Veda'da Cayn Tirthankaralarından * saygıyla bahsetmekt...

9

Bir zamanlar muhteşem bir kral vardı. Bir gün kafası karıştı ve danışmak için bilgeleri çağırdı. Onlara şöyle dedi "Nedenini bilmiyorum ama bir şey beni, durumumu dengede tutacak özel bir yüzük aramaya yöneltiyor. Öyle bir yüzük sahibi olmalıyım ki beni üzgün durumdayken neşeli, neşeliyken üzgün duruma getirmeli." Bilgeler derin düşünceye daldılar ve birbirlerine danıştılar. Sonunda krala uygun bir yüzükte karar kıldılar. Bulunan yüzüğün üzerinde şu yazıyordu: BU DA GEÇER. Bu sufiler tarafından yüzyıllardır kullanılan bir hikayedir. Birçok insana aydınlanma yönünde yardımı oldu. Yüzeyden bakıldığında basit bir hikayedir. Anlamak için özel bir zeka gerekmez. Fakat derinine inerseniz eğer, cehalet bağlarını koparmak için, elinizde bir silah haline gelir. Bu hikaye üzerinde düşünün. Din ayinler demek değildir. Din sizin içsel bilincinizdir. Yüzeydeki şeyler değişebilir ancak öncelikle değişmesi gereken içinizdedir. Ahlak kuralları başkalarıyla nasıl yaşayacağımızla ...

8

Bu dünya üzerinde birçok insan aydınlandı. Fakat pek azı bir usta haline gelip sizin problemlerinize ve engellerinize bir çözüm getirebildi. Çünkü aydınlanınca kendi problemlerini çözmek, kendi engelleri ile uğraşmak zorundaydılar. Krişnamurti aydınlandı. Karışık bir olayı basit bir formüle indirgedi. Gizem kayboldu. Bir mantıkçı gibi konuştu. Kimseye faydası olmayan belli formülleri tekrar ediyordu. Kalıplaşmış formüllerle birçok kişi aldandı. Çünkü hayat belli bir kalıba sığdırılamaz. Bazen bir insan ustaya ihtiyaç duymadan aydınlanır. Bazen de bir değil birçok ustanın yardımıyla aydınlanır. Bir yönteme ihtiyaç duymadan da aydınlanabilirsiniz ama tersi de doğrudur. Mantıklı insanlar her şeyi evet ve hayır olarak böler. Batılı düşünür Bono güzel bir sözcük kullandı: Po. Bu sözcüğü evet ve hayırın yanlış olacağı durumlarda kullandı. Po evet + hayır anlamına geliyordu. Po gri renk demektir. Ne tamamen beyaz ne de tamamen siyah. Ancak şu an kullandığımız dil sadece evet ve ha...

7

İnsan acının ve mutluluğun, cennet ve cehennemin tohumlarını içerisinde taşır. Olan her şeyin sebebi sizsiniz. İçsel nedenler temeldir, dış nedenler ikinci plandadır. Bunu anlamadan dönüşüm olanağı yoktur. Zihin sizi aldatır ve dışarıyı gösterir. Eğer sebepler dışarıda görülürse özgürleşme -moksha- olanağı olmaz. Sebepler dışarıda görülürse sonsuza değin bağlı kalırsınız. Marks bunun tam tersini yani insanın ıstırabının sebebinin dışarıda olduğunu söyler. Dış sebepler değişirse insan mutlu olacaktır der. Muhammed, İsa, Krişna ve Mahavira'ya göre bu teşhis yanlıştır. Sebepler içtedir, dışarısı bahanedir. Dışarıyı değiştirebilirsiniz ama iç aynı kalır. Çünkü insan içten dışa doğru yaşar. Bir adam tanımıştım, devamlı karısının kendisine kötü, sadistçe davrandığından yakınıyor, vücudundaki yara bere işaretlerini gösteriyordu. Fakat şunu fark ettim: ne zaman bu ıstıraplı anlardan bahsetse gözleri parlıyor, canlanıyordu. Sonunda adam boşandı. Boşandığı gün ona şöyle dedim ...

6

Hz. Muhammed Hira dağına ilk çıktığı zaman "Oku, oku Allah'ın adıyla oku." sözlerini duydu. Derin bir uykudan uyanır gibiydi. Kim konuşuyor diye baktı ancak kimse yoktu. Yaşam bir kişi değil, her şeydir, bütündür. Ve okumaya başladı. O an Allah'ın adıyla şarkı söyleyip, dans etmiş olmalı. O an yürek vardı, şarkı söyleyiş vardı, kutlayış vardı. Muhammed kabul edildi, bütünle birleşti. Bütün onunla birleşti. Damla okyanus, okyanus damla oldu. Bu durum bir insanın yükselebileceği en son nokta, zirveydi. Fakat diğerleri yazmaya başlayınca, aynı güzelliği kalmadı. Kelimeler donuk bir hale geldi. Kuran da Veda'lar, İncil, Upanişad'lar * gibi bir kitaptır. Çok anlamlı kelimeler vardı ancak ölüydü. Hira Dağındaki anı hissedecek hale gelmedikçe Kuran'ı anlayamayacaksınız. Bu Kuran'ın yanlış olmasından değildir. Evet Kuran doğrudur. Fakat Muhammed gittikten sonra, o an varolan birlik artık orada değildi. Şu an size ne söylüyor isem doğrudur. Fakat...

5

Her türlü yargılama yanlıştır. Çünkü tüm dünya derin bir bağ, iletişim içerisindedir. Bütünü bilmeden parçayı bilemezsiniz. Her şey halkalar gibi birbirine bağlı olduğu için, bir şey başka bir şeye yol açar. Şu an hem geçmişe hem de geleceğe bağ oluşturur. Tüm yargılamalar sadece bir parçayı içerdiği için yanlıştır. Köyün birinde yaşlı ve fakir bir adam yaşarmış. Fakat bu adamın öyle güzel beyaz bir atı varmış ki krallar bile kıskanırmış. Atı almak için muazzam fiyatlar teklif ettikleri zaman yaşlı adam şöyle demiş "Atım benim için bir dost gibidir, bir dostumu nasıl satarım? " Çok fakir olmasına ve çok fazla para teklif edilmiş olmasına rağmen atı satmamış. Bir sabah uyandığında atını yerinde bulamamış. Tüm köy "Bak işte gördün mü atın çalındı. Aptallık yaptın ve satmadın. Böyle değerli bir şeyi sen nasıl koruyabilirsin? Onu istediğin fiyata satabilirdin ama şimdi at gitti. Çok büyük şanssızlık." demişler. Yaşlı adam "Çok uzağa gitmiş olamaz. At zat...