Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Uyan ve Şarkı Söyle Sevgili OSHO, Ölümün kesinliği karşısında rahatlamak nasıl mümkün olabilir? Öncelikle, insan ancak ölüm kesinlik kazandığında rahatlayabilir. Bazı şeyler havada kaldığı zaman kişi rahat olamaz. Eğer bugün, öleceğinizden emin olsanız, ölüm korkunuz tamamen yokolur. Artık zaman kaybetmenin ne anlamı vardır ki? Yaşamak için yalnızca bir gününüz kalmışsa o günü tüm yoğunluğu ve bütünlüğüyle yaşamak istersiniz. Bu birinin başına gerçekten gelmiş, doktoru ona, "Yalnızca altı aylık ömrünüz kaldı, bir gün bile fazlası değil. Bu yüzden bitirmeniz gereken bir şeyler varsa bitirin. Hep yapmak istediğiniz bir şey kaldıysa onu yapın." demiş. Adam çok zenginmiş ve her zaman kafasında bir gün dünyayı dolaşıp tüm görülecek yerleri gezme fikri varmış. Fakat sürekli, bir sürü sorun yüzünden bu planını ertelemek zorunda kalıyormuş. Ancak artık erteleyecek zamanı yokmuş. Kendisi için güzel giysiler sipariş etmiş. İnsanlar onu hiç böyle gösterişli bir...
Henüz Zaman Varken Sanatı Öğrenmek Mutsuz musunuz? Hemen şarkı söylemeye, dua etmeye, dans etmeye başlayın. Ne yapabiliyorsanız yapın ki zamanla adi metal, değerli metale, altına dönüşsün. Anahtarı bir kez bulduktan sonra yaşamınız bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır. Onunla her kapıyı açabilirsiniz. Esas anahtar budur: her şeyi kutlamak. Üç Çinli azizin öyküsünü duymuştum: Kimse gerçek isimlerini bilmez, "Üç Gülen Aziz" olarak tanınırlarmış çünkü bundan başka hiçbir şey yapmaz, yalnızca gülerlermiş. Böyle gülerek bir kasabadan diğerine gezerek, her kasabanın pazar yerinde durup, şöyle göbeklerini tuta tuta bir güzel kahkahalarla gülerlermiş. Tüm pazardakiler onların etrafını sararmış. Herkes gelir, dükkanlar kapanır, insanlar pazara almak için gittikleri şeyleri unuturmuş. Bu üç insan gerçekten güzellermiş, gülüp dururken göbekleri de sallanırmış. Sonra bu bir hastalık gibi yayılır, diğerleri de gülmeye başlarmış. En sonunda tüm pazar yeri kahkah...
Ölme Hakkı Doğal olarak insanlar, emekliye ayrıldıkları zaman, dinleneceklerini, rahatlayıp her şeyin keyfini çıkaracaklarını sanırlar. Fakat gerçekten emekli oldukları zaman dinlenmenin, rahatlamanın mümkün olmadığını görürler çünkü tüm yaşamları boyunca hep bir koşuşturmaca, gerginlik, endişe ve keder içinde olmuşlardır. Şimdi sırf emekliye ayrıldıkları için, bedenleri altmış yılda kazandıkları alışkanlıklardan bir anda kurtulamaz. Ve yaşlılık gitgide uzamaktadır; Avrupa'da seksen, doksan, yüz, hatta yüzyirmi yaşına kadar yaşamak artık ender bir durum değildir. Sovyetler Birliği'nde, özellikle Kafkaslarda, yüzelli yaşını aşmış binlerce insan vardır. Hatta yüzseksen yaşına ulaşmış birkaç yüz insan bile vardır. Bu kimseler hala tarlalarda, bahçelerde çalışmakta, iş yapmak istemektedirler. Yüzseksen yaşına kadar yaşayacak olan bir insanı altmış yaşında emekliye ayıramazsınız. O ömrünün yalnızca üçte birlik kısmını yaşamıştır ve diğer üçte ikilik kısım ön...
Kutlamanın Ölümden Haberi Yoktur Ölüm yaşamın hizmetindedir. Yaşam asla ölmez. Fakat bilinçsizlik halinde, nedeninin açıkça farkında olmadığınız şeyleri yapmaya devam edersiniz. Hareket etmeye devam edersiniz çünkü herkes etmektedir, fakat nereye doğru ya da ne için hareket ettiğinizi bilmezsiniz. Yaşamaya devam edersiniz çünkü herkes eder ama bunu bilinçsiz bir şekilde yaparsınız. Neden? Neden yarın sabah uyandığınızda soluk almayı sürdürmelisiniz? Tüm geçmişiniz bunun boş yere olduğunu kanıtlıyor ve kazara bilinci uyanmış bir insanla karşılaşmadığınız sürece bunun böyle sürüp gideceğini de gayet iyi biliyorsunuz. Uyanmış olan insanlarsa yüzyıllar geçtikçe öyle azaldı ki, böyle biriyle karşılaşmanız da pek olası değil. Ancak yalnızca uyanmış olan kişi sizi uyandırabilir, sizi sarsıp, yapmakta olduğunuz şeyle ilgili biraz bilinç kazanmanızı sağlayabilir; bu yaşam değil, yetmiş, yetmişbeş senede tamamlanacak olan yavaş bir ölümdür. Her gün, her an ölmektesiniz. ...
Film Boyunca Uyanık Kalmak Sevgili OSHO, İsa'nın ruhun reenkarnasyon olasılığından sözetmemiş olmasının nedeni nedir? Bu, Doğu dinleriyle Batı dinlerini birbirinden ayıran bir fark gibi görünüyor. İsa elbette ki reenkarnasyonun bilincindeydi. İncil'de doğrudan olmasa da bunu işaret eden bir çok ipucu vardır. Birkaç gün önce İsa'dan şöyle bir alıntı yapmıştım: "Ben İbrahim'den çok önce vardım." Ve İsa der ki, "Geri geleceğim". Bunun dışında bin-bir tane doğrudan reenkarnasyon göndermesi mevcuttur. O reenkarnasyonun tamamen bilincindeydi fakat farklı bir nedenden ötürü bu bilgiyi yaymamayı yeğledi. İsa Hindistan'a gitmiş ve reenkarnasyon teorisinin burada nelere yol açtığını görmüştü. İsa'dan yaklaşık beş bin sene önce bu teori öğretilmekteydi. Ve bu aslında bir teori değil bir gerçektir; yani teori gerçeğe dayalıdır. İnsanoğlunun milyonlarca yaşamı vardır. Bu bilgi Mahavira, Buda, Krişna, Rama tarafından öğretilmiştir...
Düne Küçük Bir Bakış Atmak Sevgili OSHO, Zaman zaman o an içinde bulunduğum durumun tam olarak daha önce tekrarlanmış olduğu hissine kapılıyorum. Başkalarının da aynı hissi yaşadıklarını ve bunun deja vu olarak tanımlandığını duydum. Her zaman bu deneyimin ne olduğunu ve meditasyonla bağlantısını merak etmişimdir. Bunu anlamama yardımcı olabilir misiniz? Deja vu olarak tanımlanan deneyim kendine ait bir gerçeklik taşır çünkü bu sizin dünyaya ilk gelişiniz değildir. Başınızdan bir çok yaşam ve ölüm deneyimi geçti. Ve doğal olarak binlerce yaşamın içerisinde aynı yerlere gelmemek, aynı yüzlerle karşılaşmamak, bir ağaç görüp aynı ağacı daha önce kesinlikle görmüş olduğunuzu hissetmemek olanaksızdır. Bu his şüpheye yer bırakmayacak denli kesin bir histir: sizin hayal ürününüz değildir, o kişiyi daha önce görmüş ya da en ince ayrıntısına kadar o durumun içinde daha önce bulunmuştunuz. Bu çok tuhaf bir histir; insanın başını döndürür. Ama aynı zamanda Hindistan'...
En Sonuna Kadar Araştırın Sevgili OSHO, Ruhun ölümden sonra varolduğuna ve farklı bir yaşam formuna doğru göç ettiğine ya da evrenin içinde çözüldüğüne nasıl inanabiliriz? Ben hiçbir zaman sizden bir şeye inanmanızı istemedim. Benim kişisel deneyimim, ruhun ölümden sonra varolduğunu, farklı bir yaşam biçimine doğru göç ettiğini ve sonuç olarak, daha fazla öğrenecek bir şeyi, sorulacak sorusu, arayış ya da arzusu kalmadığı, en üst nokta olan kesin tatmin noktasına ulaşıp, tamamlanmayı, aydınlanmayı gerçekleştirdiği zaman da kendiliğinden evrenin içinde çözülüp gittiğini gösterir. Bu göçü tekrar deneyimlemenin temel gerekliliği yaşamak için arzu duymak, tatmin edilmesi gereken bir arzuya sahip olmaktır. Tekrar tekrar doğmakta olan siz değil, asla tatmin edilemediği için varlığını sürdürmeye devam eden arzunuzdur. Siz yalnızca bir gölge gibi bu arzunun peşinden gidersiniz. Buna inanmanız gerektiğini söylemedim. Hatta inanmamanızı, kuşku duyup bu konuyu araştırman...
Ölümsüz Gerçek Her zaman yaşam nehriyle birlikte akın. Asla akıntıya karşı gitmeye ve nehirden hızlı akmaya çalışmayın. Yalnızca mutlak rahatlık içinde hareket edin ki kendinizi her an evinizde gibi, huzur içinde, varoluşla barışık hissedin. Anımsamanız gereken ikinci şey ise yaşamın kısa olmadığıdır; yaşam sonsuzdur ve aceleye hiç gerek yoktur. Acele etmek ancak bazı şeyleri kaçırmanıza neden olur. Varoluşun içinde acele eden herhangi bir şeye rastladınız mı hiç? Mevsimler zamanı geldiğinde gelir, çiçekler zamanı gelince açar. Ağaçlar yaşam kısa diye büyümek için acele etmez. Tüm varoluş yaşamın sonsuzluğunun farkındaymış gibi görünmektedir. Biz hep buradaydık ve hep burada olacağız- tabii ki aynı şekilde, aynı bedenlerle değil. Yaşam evrilmeye, daha yüksek etaplara ulaşmaya devam ediyor. Ama hiçbir yerde ne bir son mevcuttur, ne de bir başlangıç. Siz başlangıçsız bir yaşamla, sonsuz bir yaşam arasında varolmaktasınız. Her zaman bu iki sonsuzluğun ortasında, h...
5. Bölüm Bütünüyle Keyfine Varın! Günışığıyla Aydınlanan Doruklardan Bir Manzara Karanlıktan Aydınlığa Sevgili OSHO, Babanızın dün gerçekleşen ölümü üzerine bir şeyler söyleyebilir misiniz? Bu asla bir ölüm değildi. Ya da toptan ölümdü. Zaten bu ikisi de aynı anlama gelir. Onun bu şekilde ölmesini umuyordum, herkesin arzu etmesi gereken bir şekilde öldü: samadhi yani aydınlanma halinde, bedeni ve zihninden tamamen bağımsızlaşmış olarak. Hastanede olduğu üç ay içerisinde ziyaretine yalnızca üç kere gittim. Ne zaman ölümün kıyısında olduğunu hissettiysem o zaman gittim. İlk iki ziyaretimde öldüğü taktirde yeniden dünyaya gelmek zorunda kalacağından korktum biraz; bedene bağımlılık tamamen yokolmamıştı. Meditasyonu her gün biraz daha derinleşiyordu ama yine de onu bedenine bağlayan zincir tamamen kırılmamış, yerinde duruyordu. Dün onu bir kez daha görmeye gittiğimde sonsuz mutluluk duydum çünkü artık doğru bir şekilde ölebilirdi. Artık bedeni onu ilgilendirmiy...
Ermiş Prens 25 Ocak I947'de doğan Hanover Prensi, Prens Welf son Alman İmparatorunun torununun torunuydu. Babası Prens Georg Wilhelm gibi, Hanoverli İngiliz krallarının soyundan geliyordu. Annesi, Yunan Prensesi, Prenses Sophia ise İngiliz Prens Philip Mountbatten'in kızkardeşiydi. Prens Welf eğitimini Almanya'daki Salem School ve kuzeni Prens Charles'ın da okuduğu, İskoçya'daki Gordonstoun gibi bir çok özel okulda gördü. Prens zamanla aristokrat tarzdaki yetiştiriliş biçiminden uzaklaşmaya başladı. Tubingham Üniversitesi'nde ekonomi ve eğitim okuduktan sonra bir prenses değil de sıradan bir vatandaş olan, aynı okulda okuyan kız arkadaşıyla evlendi. Kısa zaman sonra Prens Welf ve karısı Wibke, terapi guruplarına katılmaya başlayıp, daha sonra da Zist Terapi Enstitüsü'ne geçip, orada terapi gruplarını yönettiler. Daha sonra Zist'te Bhagwan Shree Rajneesh'in meditasyon yöntemleriyle tanışıp, iki sannyasinin yönettiği gruba ka...
Tibet Bardosu Ölüm bir son değil, insanın tüm yaşamının zirvesi, doruk noktasıdır. Ölüm sizin sona erdiğiniz değil yalnızca farklı bir bedene taşındığınız anlamına gelir. Doğu'da buna "teker" adı verilir. Bu teker sürekli döner durur. Evet, tekeri durdurmak mümkündür ama bu ancak ölürken gerçekleşebilir. Bu dedemin ölümünün bana öğrettiği bir ders, en büyük derstir. O ağlıyor ve gözünde yaşlarla bizden tekeri durdurmamızı istiyordu. Ne yapacağımızı şaşırmıştık; tekeri nasıl durdurabilirdik? Teker onun tekeriydi; bizim için görünür bir şey bile değildi. O, onun kendi bilinciydi ve ancak kendisi durdurabilirdi. Ancak bunu bizden istediğine göre, bunu kendi başına başaramadığı açıktı. Gözyaşlarının ve sanki sağırmışız gibi sürekli bu isteğini tekrarlamasının nedeni de buydu. Ona, "Seni duyduk ve anlıyoruz. Lütfen sessiz ol."dedik. O anda harika bir şey oldu. Bu konuyu daha önce kimseye açmamıştım; belki de şu andan önce henüz bunun zamanı g...