ÖNSÖZ öö

ÖNSÖZ
OSHO VE ÖLÜMÜN ANLAMI
Ölüm, bir gazetenin ölüm ilanlarına baktığınızda genel bir olaya dönüşebilir ama özünde çok özel bir durumdur. Kesinlikle özel ve mahrem olan iki deneyim vardır: ölüm ve rüya görmek. Kimse benim yerime ölemez ve kimse benim yerime rüya göremez. Osho'nun görüşüne göre, ölümü anlayabilmek, kişinin tinsel gelişimi için büyük bir önem taşır.
Yaşam ve ölüm olguları Batı'da birbirinin karşıtı, birbirini dışlayan iki unsur olarak görülür. Ölüm bir korku nesnesi, bir tabu, üzerinde konuşmaktan kaçınılan bir konudur. Bir din profesörünün bir keresinde söylediği gibi: "Artık cinsellik rahatlıkla tartışılabilen, ölüm ise müstehcen bir konuya dönüştü." Bir çok Batılı filozof, özellikle Varoluşçu düşünürler ölüm üzerine kafa yormuşlardır. Jean Paul Sartre'a ait bir cümle, Batının ölüme bakış açısının tipik bir örneğidir: "Yaşama anlam veren şey asla ölüm olamaz; o tam tersine prensipte yaşamın tüm anlamını silen şeydir." Osho'nun bakış açısı ise tamamen farklıdır. O şöyle der:
"Ölüm yaşamın karşısında değildir; o yaşamı sona erdirmez, yalnızca onu güzel bir zirveye taşır. Yaşam ölümden sonra bile devam eder. Doğumdan önce de varolduğu gibi, ölümden sonra da varolmaya devam edecektir. Yaşam doğumla ölüm arasındaki küçük boşlukla sınırlı değildir, aksine doğum ve ölümler, yaşamın sonsuzluğunda küçük bölümlerdir."
Batı'da ölüm kötülükle bağlantılı ve özünde olumsuz bir karaktere sahip olarak algılanır. Yaşam ve ölüm karşıtlık içinde görülür. Bunun temelinde Aristo mantığındaki 'ya o ya da bu' ama her ikisi birden değil görüşü yatar: A eşittir A, A olmayan ise A'nın karşıtıdır. Bu ikici kavrama göre örneğin kürtaj karşıtı olmayan herkes kürtaj yanlısıdır. Aynı şekilde ölüm de yaşamın karşıtıdır. Bunun sonucu olarak genç kalmak gitgide daha fazla önem kazanırken, yaşlandığını gizlemek, yaşlılık konusunda savunmacı ve af dileyici bir tavır takınmak da zorunlu hale gelmektedir.
Doğu ise ölüm konusunda daha dinamik bir görüşe sahiptir; bu A'nın hem A'ya hem de daha fazlasına eşit olduğuna dair bütünsel bir inanıştan kaynaklanıyor. Doğu hiçbir şeyin mutlak olmadığına, her şeyin göreceli ve devinim halinde olduğuna inanır. Artık çağdaş bilim, tıp biliminde ortaya çıkan yeni anlayış, sosyal bilimlerde dallar arası geçişliliği destekleyen yaklaşımlar tümüyle gerçeği değerlendirirken 'ya o ya da bu' yerine "her ikisi de" yaklaşımının önemini ve geçerliliğini tanımaya başladılar.
Osho Doğu'nun ölümü de içeren yaşam bakış açısını anlatıyor. O yaşamı anlayabilmek, yalnızca varolmak değil, gerçekten yaşayabilmek için, kişinin ölümü tanıması gerektiğine işaret ediyor. Kişinin ölümden korkmaması ya da ona karşı zafer kazanma yollarını aramaması gerektiğini, yalnızca onu bilmesi gerektiğini, bu bilmenin kendi içinde ölümün gerçek anlamını açığa çıkaracağını söylüyor. Osho yaşam ve ölümün daha büyük bir yaşam bütünlüğünün, kozmik bir yaşamın parçaları olduğu görüşünü getiriyor. Her soluk alışımızda yaşıyoruz ve verdiğimiz her solukla ölüyoruz ama Osho'ya göre ikisi de uyum içinde işliyor. O, döllenme anından itibaren ölmeye başladığımız, o andan itibaren ölüme doğru gittiğimiz düşüncesini sunuyor. Bir tohum çiçeğe dönüşür, biz buna çiçeklenme, büyüme deriz. Aynı şekilde, ona göre, doğum da ölüme doğru büyüyor.
Osho şu gerçeğe dikkatimizi çekiyor: her an ölebileceğimize göre ölüm her zaman burada ve şu andadır. Yaşam ve ölüm ayrı değildir, bir madalyonun iki yüzü gibidirler. Osho'ya göre ölüm gelecekte değildir; her an yaşanmaktadır; gelecekte olduğunu söylemek şu anı görmemezlikten gelip, yanılsama içinde yaşamayı sürdürmek demektir. Onu geleceğe erteleme nedenimiz, egomuzun, "Ben" olma duygumuzun öleceğini asla kabul edememesidir. Bu yüzden Osho, ölümü anlamanın bir yolunun da egonun yaşamın merkezi olmadığını, asıl merkezin bilinç olduğunu kavramak olduğunu anlatır. Ve ölüm bilincimizi asla öldüremez; o sonsuzdur. Ölüm yalnızca kişinin varoluşunu yönlendirmeye başlayan egoist varsayımı öldürür. Bu nedenle ölüm olgusu kendi içinde bir çelişki taşır: ölüm gerçeğinden daha büyük bir gerçek yoktur, her şey ona bağlıdır. Aynı şekilde ölüm diye bir şey de yoktur çünkü ego ve fiziksel beden ölse bile bilinç kurtulur ve yaşamını sürdürür.
Peki ölmeden önce ölümü tanıyabilir miyiz? Osho'ya göre bu mümkündür. Bunu başarabilmek için, o meditasyonu önerir. Kişi yalnızca meditatif bir durumdayken ölümü deneyimleyebilir. Osho şöyle der:
"Meditasyon ve ölüm oldukça benzer deneyimlerdir. Öldüğünüz zaman egonuz yokolup geriye yalnızca saf benliğiniz kalır. Aynı şey meditasyonda da gerçekleşir: katıksız egonun yokolup, yalnızca saf oluşun, varlığın kalışı. Bu benzerlik öylesine derindir ki, insanlar ölümden korktukları gibi, meditasyondan da korkarlar. Yani farklı bir deyişle, meditasyondan korkmazsanız, ölümden de korkmazsınız.
Meditasyon sizi ölüme hazırlar. Ölmeden önce ölümü tanımanızı sağlar. Ve bir kez ölmeden önce öldüğünüzde' ölüm korkusu sonsuza dek kaybolacaktır. Ölüm sizi almaya geldiğinde, varlığınız üzerinde bir sıyrık bile bırakamayacağının bilinciyle sessizce onu izliyor olacaksınız. O yalnızca bedeniniz ve zihninizi alacak, sizi değil. Siz ölümsüz yaşama aitsiniz."
Swami Satya Vedant (D. Vasant Joshi)
M.A.,Ph.D.University of Baroda, Hindistan Ph.D. University of Michigan, ABD Osho Multiversity Rektörü, Pune.