Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Güvenin Yolu

Güven en büyük zekâdır. İnsanlar neden güvenmiyor? Çünkü kendi zekâlarına güvenmiyorlar. Korkuyorlar, aldatılmaktan korkuyorlar. Korkuyorlar, o yüzden kuşku duyuyorlar. Kuşku korkudan kaynaklanır. Kuşku, kendi zekâna karşı duyduğun güvensizlikten kaynaklanıyor. Güvenebileceğinden emin değilsin. O yüzden güvene kucak açamıyorsun. Güvenin, zekâya, cesarete ve bütünlüğe ihtiyacı vardır. Güvenmek için büyük bir kalbe gerek var. Eğer yeterince zeki değilsen, kuşku duyarak kendini korursun.   Eğer zekân varsa, bilinmeyene adım atmaya hazırsın. Çünkü, eğer bütün bilinen dünya yok olsa ve bilinmeyenin ortasında kalsan bile, orada yaşayabileceğini biliyorsun. Bilinmeyenin içinde kendine bir yuva kurabilirsin. Zekâna güveniyorsun. Kuşku savunmadadır. Zekâ kendine her kapıyı açık tutar. Çünkü, “ne olursa olsun, o mücadeleyi kabul edip, uygun şekilde tepki verebileceğini” biliyorsun. Sıradan zihnin böyle bir güveni yoktur. Bilgi sıradandır.   Bilmeme durumunda olmak zekâdır. ...

Tanrı Problemi

Nietzsche’nin kâhince bir sözü vardır: “Tanrı öldü ve insan özgür.” Onun bu konuda çok muazzam bir kavrayışı vardı. Onun bu beyanatının derinliğini çok az insan anlamıştır. Bu, insan bilincinde bir kilometre taşıdır. Eğer bir Tanrı varsa insan asla özgür olamaz; bu olasılık dışıdır. Tanrı ve insanın özgürlüğü birlikte var olamaz çünkü Tanrı’nın anlamı, onun yaratıcı olması demektir; o zaman bizler kuklalara indirgeniriz. Ve şayet o bizi yarattıysa, istediği an bizi yok edebilir. O bizi yarattığında bize hiçbir şey sormadı; bizi yok etmek istediğinde de bize sormak zorunda değil. Yaratmak ya da yok etmek tamamen onun arzusuna kalmıştır. Nasıl özgür olabilirsin? Olmak için dahi özgür değilsin. Ne doğumun senin özgürlüğündür, ne de ölümün senin özgürlüğündür ve bu iki köleliğin arasında hayatının bir özgürlük olabileceğini mi düşünüyorsun? İnsanın özgürlüğü kurtarılacaksa Tanrı ölmek zorundadır. Seçenek açıktır; boyun eğmek söz konusu değildir. Tanrı ile birlikte insan bir ...

Evlilik ve Sevgi Denilen Sonsuz Dans

Ben hiçbir zaman "Evlilik sevgiyi öldürür" demedim. Evlilik sevgiyi nasıl öldürsün ki? Evet, sevgi evlilik içinde tahrip edilir ancak evlilik tarafından değil, senin tarafından. Sevgi, karı-kocalar tarafından öldürülür. Onu yok edersin çünkü sevginin ne demek olduğunu bilmiyorsun. Sen sadece onu biliyormuş gibi yapıyorsun, sadece bilmiş olmayı umut ediyorsun, bildiğini hayal ediyorsun ancak sevgi nedir bilmiyorsun. Sevgi öğrenilmelidir -işte en büyük hüner buradadır. İnsanlar dans ederlerken seni de aralarına davet ettiklerinde "Nasıl yapılacağını bilmiyorum" dersin. Sadece sıçrayıp, hoplayarak dans etmeye başlayamazsın çünkü bu şekilde insanlara ancak ne büyük bir dansçı olduğunu değil sadece bir maskara olduğunu kanıtlayabilirsiniz. Dans etmek öğrenilmelidir -zarafeti, figürleri. Senin vücudunu bu yolda eğitmen gerekir. Ortada sadece tuval, fırça ve boyalar var diye birden resim yapmaya başlayamazsın. "Gerekli olan her şey mevcut o halde bir r...

Bir İpte İki Cambaz 1

Aristo insanı mantıklı bir varlık olarak tarif etmiştir. İnsan mantıklı değildir; ve böyle olması da iyi bir şeydir çünkü güzel olan her şey mantıksızlık sayesinde varolmaktadır. Mantık, matematiği doğurur; mantıksızlık ise şiiri. Mantık, bilimi getirir; mantıksızlık ise dini. Mantık ile piyasa, para, pul gelir; mantıksızlık ile de aşk, şarkı,dans. Evet, insanın mantıksız olması iyidir. İnsan mantıksızdır. Pek çok tanım konmuştur. Ben derim ki insan dedikodu üreten bir hayvandır. Mitler üretir - tüm mitler aslında dedikodudur. İnsan dinler, mitler, varoluş hikayeleri yaratır. İnsanlığın ta en başından beri insanoğlu güzel mitolojiler yaratmaktadır. Tanrı'yı yaratmaktadır. Tanrı'nın dünyayı yarattığı fikrini yaratmıştır; ve güzel mitler yaratmaktadır. Devamlı üretir, durmadan yeni mitler üretir. İnsan mit yaratan bir hayvandır; ve eğer etrafında bir mit olmasa hayat çok sıkıcı olurdu. Modern hayatın sorunu işte bu: tüm eski mitlerden vazgeçildi. Aptal rasyoneller onların ale...

Bir İpte İki Cambaz 2

Varoluş çelişkilidir; çelişki onun ta kalbinde yaşar. Çelişki zıtlıklar sayesinde yaşar, o zıtlıkların dengesidir. Ve bu dengeyi tutturabilen kişi yaşamın, varoluşun, Tanrı'nın ne olduğunu da anlayabilecek duruma gelir. İşin sırrı dengededir. Bu konuya dalmadan evvel birkaç şey var... İlkönce, biz Aristo mantığı ile eğitildik - o da düz, tek boyutludur. Yaşam ise Aristo değil Hegel mantığı ile işler. Mantık düz değil diyalektiktir. Yaşam sürecinin kendisi diyalektiktir, yani zıtların buluşması - zıtların çatışması ve aynı zamanda buluşması. Ve yaşam bu diyalektik süreç içinde geçer: tezden antiteze, antitezden senteze - ve sonra yeniden sentez teze dönüşür. Tüm süreç baştan başlar. Eğer Aristo haklıysa o zaman sadece erkekler vardır ve kadınlar yoktur, veya sadece kadınlar vardır ve erkekler yoktur. Eğer dünya Aristo'nun dediği gibi olsaydı sadece ışık olurdu ve hiç karanlık olmazdı, veya, sadece karanlık olurdu ve hiç ışık olmazdı. Mantık bunu gerektirirdi. Ya yaşam ya da ö...

Zeka : Kapatma Düğmesini Keşvetmek

Biraz mesafeli ol, zihni izle, nasıl çalışıyor ve mesafeli ol. İzlemek otomatik olarak mesafe oluşturur. O nedenle yeniden ve yeniden Budalar ısrar eder; izle. Gece ve gündüz izle. Yavaş yavaş bilinçliliğinin olduğunu görmeye başlayacaksın ve zihin sadece senin için mevcut olan bir araçtır. O zaman onu ihtiyaç olduğunda kullanabilirsin ve ihtiyaç olmadığında düğmeyi kapatabilirsin. Şu an düğmeyi nasıl kapatacağını bilmiyorsun; o her zaman açık. Bu senin odanda her zaman açık olan bir radyo gibidir ve sen onu nasıl kapatacağını bilmiyorsun; o yüzden radyo açık uyumak zorundasın ve binlerce kez duymuş olduğun her türden şarkıyı, reklamı çalarak bağırmaya devam ediyor. Ama sen onu nasıl kapatacağını bilmiyorsun. Bütün gün yoruluyorsun pek çok kez radyonun gürültüsünden kurtulmak istiyorsun ama yapamıyorsun çünkü onu nasıl kapatacağını bilmiyorsun. Bu nasıl kapatacağını bilmediğin için ışıklar açık uyumak gibidir. Freud Viyana'ya ilk kez elektrik geldiğinde köyden bir ar...

Sufi ermişi sarhoştur

Sufi ermişi sarhoştur, yumuşaktır, bir sevgi yağmurudur. Bir Zen ustasında büyük bir merhamet görürsün ama sevgi bulamazsın. Merhamet onun farkındalığından, aydınlanmış olmasından kaynaklanır.. Oysa sen Mevlana’nın dans etmediğini hayal edemezsin. Mevlana danstan başka bir şey değildir. O aydınlanma haline otuz altı saat boyunca sema ederek ulaştı. Döndü, döndü, döndü... Onun coşkunluğu o kadar büyüktü ki yüzlerce insan dans etmeye başladı. Öyle bir coşkunluk alanı yarattı ki ona ne olduğunu görmeye gelen herkes dans etmeye başladı. İşte o bu şekilde erdi. Müthiş bir sarhoşluk içinde yere düşerek saatlerce orada kaldı; tıpkı bir sarhoş gibi! Gözlerini açtığında öteki dünyayı görmüştü, ahreti yanında getirmişti. Sufiler aşktan, cennetten, cennet bahçelerinden söz eder. Onların sembolü şaraptır. Onlar sarhoştur, ilahi olanla sarhoştur. Kendilerini dansın ve müziğin içinde kaybederler. Ziyafet çeker, kutlarlar. Sufiler Tanrı’yı Sevgili olarak düşünürler. Onlar sevgi doludu...

Aşk Nedir?

Bu soruyu sormak zorunda olmamız üzüntü vericidir. Her şey doğal akışında iken aşkın ne olduğunu herkes bilirdi. Fakat, aslen hiç kimse bilmez ya da çok nadiren bir kimse aşkın ne olduğunu bilir. Aşk en nadir tecrübelerden biri haline gelmiştir. Evet, onun hakkında konuşulur, onun hakkında filmler çekilir ve öyküler yazılır, ona ilişkin şarkılar bestelenir. Televizyon programlarında, radyolarda, dergilerde onu göreceksin; aşkın ne olduğuna ilişkin sana fikirler sunmak üzere muazzam bir endüstri mevcuttur. Aşkın ne olduğunu insanların anlamasına yardım etme endüstrisinde pek çok insan çalışmaktadır. Fakat hâlâ aşk bilinmeyen bir olgu olarak kalır. Ve o en iyi bilinenlerden biri olmalıdır. Bu tıpkı birisinin, “Yiyecek nedir?” diye sorması gibidir. Birisi gelip bu soruyu sana sormuş olsaydı şaşırmaz miydin? Sadece bir kimse en başından beri aç kalmış ve asla yiyeceğin tadına bakmamış olsaydı bu soru anlamlı olurdu. Bu, “Aşk nedir?” sorusuyla aynıdır. Aşk ruhun gıdasıdır anc...