Uyuşturucu problemi ile ilgili bir şey söyleyebilir misin?
İnsanları uyuşturucu kullanmaya iten şey nedir?
Bu, yeni bir şey değildir; bu, insanoğlu kadar eskidir. İnsanın kaçış aramadığı bir zaman hiç olmamıştır. Dünyadaki en eski kitap Rigveda dır ve o uyuşturucu kullanımı ile doludur. Uyuşturucunun adı soma’dır.
Antik çağlardan beri tüm dinler, insanların uyuşturucu kullanmaması için çabalamıştır. Tüm devletler uyuşturuculara karşı olmuştur, buna rağmen uyuşturucular devletlerden ya da dinlerden daha güçlü olduklarını kanıtlamıştır çünkü hiç kimse uyuşturucu kullananın psikolojisine bakmamıştır. İnsan perişan haldedir. O kaygı, keder ve hayal kırıklığı içinde yaşar. Görünen o ki uyuşturucu dışında bir kurtuluş yoktur.
Uyuşturucu kullanımını önleyecek tek yol insanların coşkulu, mutlu ve saadet dolu olmasını sağlamaktır.
Ben de, bir anlığına ıstırabını unutmana yardımcı olduğu basit gerçeği nedeni ile uyuşturuculara karşıyım. Onlar seni ıstırap ve acı ile savaşmak için hazırlamaz; aksine seni güçsüzleştirirler.
Fakat dinlerin ve devletlerin uyuşturucuya karşı olma nedenleri ile benim uyuşturuculara karşı olma nedenlerim taban tabana zıttır. Onlar insanların ıstırap içinde ve hayal kırıklığına uğramış bir şekilde kalmalarını ister, çünkü acı çekenler asla başkaldırmaz; onlar kendi varlıklarında azap çekerler, darmadağındırlar. Onlar daha iyi bir toplumu, daha iyi bir kültürü, daha iyi bir insanoğlunu düşünemezler. Bu ıstırap yüzünden herkes kolaylıkla din adamının kurbanı haline gelebilir çünkü din adamları teselli edecektir. Ona diyeceklerdir ki: “Kutsanmış olanlar yoksullardır, kutsanmış olanlar boyun eğenlerdir, kutsanmış olanlar acı çekenlerdir çünkü Tanrı’nın krallığı onlara kalacaktır.”
Acı çeken insanlık politikacıların da eline düşmüştür çünkü acı çeken insanlık biraz umuda ihtiyaç duyar; gelecekte bir yerdeki sınıfsız toplumun umudu, yoksulluğun, açlığın, ıstırabın olmayacağı bir toplum umudu. Kısacası eğer insanlar ufuktaki bir ütopyaya sahipse acılarına katlanmak için sabırlı olmayı başarabilirler. Ve ütopya sözcüğünün anlamını not etmelisin. Onun anlamı “hiç gerçekleşmeyecek olan”dır. O tıpkı ufuk gibidir; yerle göğün birleştiği yere koşup yetişebileceğini düşündürecek kadar yakındır. Fakat tüm hayatın boyunca koşabilirsin ve asla o yerle buluşamazsın çünkü öyle bir yer yoktur. O bir sanrıdır.
Politikacı vaatlerle yaşar, din adamı vaatlerle yaşar. Son on bin yılda kimse malları teslim etmemiştir. Onların uyuşturucuya karşı olma nedeni, uyuşturucunun tüm tezgâhlarını yok etmesidir. Şayet insanlar afyon, haşhaş, LSD almaya başlarsa komünizmi umursamayacaklardır. Ve yarın ne olacağını umursamayacaklardır; ölümden sonraki hayatı umursamayacaklardır, Tanrı’yı, cenneti umursamayacaklardır. Onlar anın içinde tatmin olacaklardır.
Benim nedenlerim burada farklıdır. Ben de uyuşturuculara karşıyım, dinlerin ve politikacıların köklerini kopardığı için değil, senin maneviyata doğru giden içsel gelişimini yok ettiği için. Onlar sana vaat edilen topraklara ulaşmana engel olur. Gerçek olana ulaşma kapasiten varken sanrılara takılır kalırsın. Sana bir oyuncak verirler.
Fakat uyuşturucular ortadan kalkmayacağı için tüm devletlerin, tüm bilimsel laboratuvarların, uyuşturucuları yan etkilerinden arındırıp onları daha sağlıklı yapmalarını isterdim ki bu artık mümkündür. Aldous Huxley’in Rigveda anısına “soma” adını verdiği — hiçbir yan etkisi olmayacak, bağımlılık yaratmayacak; bir coşku, bir mutluluk, bir dans, bir şarkı olacak — uyuşturucuya benzer bir tanesini yaratabiliriz.
Şayet herkesin bir Gautam Buda haline gelmesini mümkün kılamıyorsak, Gautam Buda’nın yaşamış olması gereken aşkın ruh halinin anlık görüntülerine sahip olmalarını en azından engellemeye hakkımız yoktur. Belki bu küçük deneyimler kişiyi daha çok keşfetmeye sevk eder. Er ya da geç uyuşturucudan bıkacaktır çünkü aynı görüntüyü tekrar tekrar yineleyecektir. Bir görüntü ne kadar güzel olsa da tekrar etmek onu sıkıcı yapar.
O yüzden ilk olarak uyuşturucuları kötü etkilerden arındır. İkinci olarak bırak bunun tadını çıkarmak isteyen insanlar tadını çıkarsın. Ondan sıkılacaklar ve o zaman onların tek yolu nihai saadeti bulmak için bir meditasyon yöntemi aramak olacaktır.
Bu soru temelde genç insanlarla ilgilidir. Kuşaklar arasındaki mesafe dünyadaki en son olgudur; bu hiçbir zaman varolmamıştı. Geçmişte altı yedi yaşındaki çocuklar babaları ile birlikte geleneksel mesleklerinde ellerini ve zihinlerini kullanmaya başlardı. On dört yaşına geldikleri zaman çoktan esnaf, işçi olmuşlar, evlenmiş, sorumluluk sahibi olmuşlardı. Yirmi ya da yirmi dört yaşına geldiklerinde kendi çocukları vardı, bu nedenle de hiçbir zaman kuşaklar arasında bir mesafe yoktu. Her kuşak diğer kuşağın üzerine binerdi.
İnsanlık tarihinde ilk defa kuşaklar arasında mesafe belirdi; bu son derece önemli bir şeydir. Şimdi ilk kez olarak yirmi beş ya da yirmi altı yaşında üniversiteden dönene dek bir sorumluluğun yok; çocuk yok, kaygı yok ve hayalini kurabileceğin kocaman bir dünya var, onu nasıl daha iyi yapmalı, onu nasıl daha zengin yapmalı, nasıl dahilerden oluşan bir ırk yaratmalı. On dört ile yirmi dört arasındaki yıllar kişinin bir hayalperest olduğu zamanlardır çünkü cinsellik olgunlaşıyor ve cinsellik rüyaları olgunlaşıyor. Kişinin cinselliği okullar ve kolejler tarafından bastırılır, o yüzden de genç kişinin tüm enerjisi hayallere gider. O bir komünist olur, o bir sosyalist olur, o bir Fabian olur; her türden şey olur. Ve bu zaman dünyanın işleyişi yüzünden onun hayal kırıklığına uğradığı zamandır. Bürokrasi, hükümet, politikacılar, toplum, din... Görünen odur ki hayallerini gerçekleştiremeyecektir. Üniversite- den eve bir sürü fikirle döner ve her bir fikir toplum tarafından parçalanır. Kısa süre sonra yeni insanlık ve yeni dönem hakkındakileri unutur. O iş bile bulamaz, kendini bile doyuramaz. Nasıl zengin ve yoksulun olmayacağı sınıfsız bir toplumu düşünebilsin?
Onun uyuşturucuya yöneldiği zaman bu andır. Ona geçici rahatlama verir ama kısa süre sonra dozajı yükseltmek zorunda kalacağını fark eder. Ve olduğu haliyle uyuşturucular beden için, beyin için mahvedicidir; kısa süre sonra tamamıyla çaresizdir. Uyuşturucu olmadan yaşayamaz. Uyuşturucuda ise onun hayatı için bir yer yoktur. Fakat ben bundan genç insanlar sorumludur demiyorum ve onları cezalandırmak ve hapse atmak safi aptallıktır. Onlar suçlu değildir, onlar kurbandır.
Benim düşünceme göre eğitim iki kısma ayrılmalıdır: birincisi entelektüel ve diğeri de pratik. Ta en başından itibaren bir çocuk okula sadece üç işlem öğrenmek için değil, bir şey yaratmayı; kimi becerileri, kimi el sanatlarını öğrenmek için de girer. Zamanın yarısı entelektüel kazanımlar için verilmeli ve zamanın diğer yarısı da hayatın gerçek ihtiyaçlarına verilmelidir; bu onları dengede tutar. Ve üniversiteden çıkma vakti geldiğinde o bir ütopyacı olmayacaktır ve başkaları tarafından işe alınmayı beklemek zorunda kalmayacaktır. O kendi kendine bir şeyler yaratabiliyor olacaktır. Ve herhangi türden bir hayal kırıklığı hisseden öğrenciler için en başından her şey değiştirilmelidir. Hayal kırıklıkları varsa belki de doğru alanda doğru eğitimi almıyorlardır. Belki onlar bir marangoz olmak istiyor ve sen onları bir doktor yapıyorsun; onlar bir bahçıvan olmak istiyor ve
sen onları bir mühendis yapıyorsun.
Büyük bir psikolojik anlayışa ihtiyaç olacak, bu sayede her çocuk bir şey öğreneceği yöne sevk edilecektir. Ve her okulda, her kolejde, her üniversitede en az bir saat meditasyon herkes için zorunlu olacaktır, böylelikle ne zaman hayal kırıklığı ya da sıkıntı hissederse içine girebileceği ve hemen tüm sıkıntı ve hayal kırıklıklarından kurtulabileceği bir alanı olacaktır. Uyuşturucuya yönelmeye ihtiyacı yoktur. Cevap meditasyondur.
Fakat tüm bunları yapmaktansa iktidardaki insanlar aptalca şeyler yapmaya devam ediyor; yasaklama, cezalandırma. On bin yıldır yasakladığımızı ve başarılı olamadığımızı biliyorlar. Eğer alkolü yasaklarsan daha çok insan alkolik olur ve tehlikeli türde alkoller ortaya çıkar. Binlerce insan zehirlenerek ölür ve sorumlusu kimdir?
sen onları bir mühendis yapıyorsun.