"Bhagwan,
Çıldırma korkusundan, bıçak sırtında yürümekten bahseder misiniz?"
Delirmekten korkmayın, zaten delirmiş durumdasınız. Bu dünya büyük bir tımarhanedir. Her çocuk akıllı doğar ancak uzun süre akıllı kalamaz. Diğer deliler tarafından büyütülür. Diğer deliler tarafından koşullandırılır. Sonunda delirmek zorunda kalır. Çünkü hayatta kalmak için delirmek zorundadır.
Arada bir akıllı birileri çıkar: Bir Buda, bir Zerdüşt, bir Lao Tzu, bir İsa. İşin garibi gerçekte deli olmayan bu insanlara deli denmesidir. Akıl hastanesine kapatılan insanlara bakarsanız eğer, çoğunluğunun aslında oldukça duyarlı, hassas, ince ve dışarıdaki diğerleri kadar kaba olmayan insanlar olduklarını görürsünüz. Derileri kalın olmadığı için incinirler, kırılırlar. Derileri kalın olanlar ise her türlü deliliğin içinde uyum sağlarlar ve yaşamaya devam ederler. İnsanın uyum sağlayabilme yeteneği sınırsızdır. Çocuk zamanla her şeye uyum sağlamayı öğrenir. Ne kadar çok hurafeye uyum sağladığınızı görmek için kendinize bakmanız yeterlidir. Ne kadar çok aptalca inançlar edindiniz. Gerçi bunların aptallığını farkettiğiniz anlar oluyor. Ancak bu akıllı anları bir kenara itmek zorunda kalırsınız çünkü tehlikelidirler. Pencere bir an açılır ancak hemen kapatırsınız. Komşunuzun açık pencerenizi görmesinden korktuğunuz için hemen kapatmak zorunda kalırsınız. Akıllılığınızı kimseye göstermek istemezsiniz. Hz. İsa şöyle diyor, ufak bir çocuk gibi olmadıkça benim Tanrımın krallığına giremeyeceksiniz. İsa burada şunu demek istedi: Her çocuk gibi tekrar akıllı olmadıkça, Tanrımın imparatorluğuna giremeyeceksiniz. Fakat bu akıllanmanız diğerleri tarafından delilik olarak görülebilir. Buda deli gibi görünebilir, İsa deli gibi görünebilir. Freud gibi bir deli İsa'nın nevrotik olduğunu düşündü. Asıl nevrotik olan Freud'du ama o İsa'nın nevrotik olduğunu düşündü. Bunu kanıtlamaya ve diğerlerini ikna etmeye çalıştı. Neredeyse çağdaşı olan tüm zihinleri ikna etmeyi başardı.
Size tüm dünya bir tımarhanedir dediğim zaman bunu kanıtlamama gerek yok. Çevrenize baktığınızda bin bir kanıt bulacaksınız zaten.
Nasrettin Hoca bir arkadaşı ile konuşurken şöyle der "Adamın birine hayatımı kurtardığı için bin lira verdim." Arkadaşı "Peki o ne yaptı" dediğinde "Bana yediyüzelli lira geri verdi" der.
Dave ile Mabel bir bankta otururlarken Mabel şöyle der "Sen çok iyi bir adamsın Dave. Peki beni gerçekten seviyor musun?"
Dave "Evet, Mabel seviyorum" deyince Mabel ekler "Peki benim için ölür müsün?" Dave biraz düşünür ve şöyle der "Hayır Mabel benimki ölümsüz aşk."
Dört kişi bir arabayla saate 180 km hızla giderlerken araba kontrolden çıkar ve ağaca çarparak devrilir. İçindekilerin her biri bir yana savrulur ve mucize eseri kimseye bir şey olmaz. Polis olay yerine gelerek soruşturmaya başlar ve "Arabayı kim kullanıyordu" diye sorar. Adamlardan biri hemen atılır " Hiç kimse memur bey hepimiz arkada oturuyorduk."
Şimdi deliliğin mekanizmasını anlamaya çalışalım. Öncelikle zaten delirmiş olduğunuzu kabul edin ki bunun ötesine geçme imkanınız olabilsin. Fakat delirmekten korkarsanız buna imkan kalmaz. Korkunun size bir faydası olmaz, sadece sizi daha fazla delirtir. Korku zaten deliliğin bir parçasıdır.
Kesin olan ölümdür. Hayatta başka hiçbir şey kesin değildir. Sadece ölüm mutlaktır. Ölüm hakkında üzüntü duymayın. Yaşlılık gelmek zorundadır. Hayatta her şey değişir. Bugün dostunuz olanlar yarın düşmanınız olabilir. Bu gün aşık olduğunuz kişiden yarın nefret edebilirsiniz. Hayat bir akıştır. Hiçbir şeyi durduramazsınız. Öyleyse bir şeyden korkmanın manası nedir? Sadece anınızı yaşayın ve tadını çıkarabilecek ne var ise çıkarın. Korkularınız, tam anlamıyla yaşamanıza izin vermez, sizi geriye çeker. Hayatı, tutkularınızı yoğunluğuyla yaşamanıza izin vermez, sizi böler. Bir kadını seversiniz ama yarım yamalak seversiniz çünkü korkularınız vardır. Aşkın sizi nereye götüreceğini nereden bilebilirsiniz ki? Böyle devamlı yarım yamalak, bölünmüş, parçalanmış olduğunuz sürece aşkın verebileceği gerçek neşeyi algılayamazsınız. Korkunun size bir faydası olmadığını görün. Endişeli durumunuza bir son verin, sakin ve rahat olun. Öncelikle şu gerçeği görün: sizi toplum delirtti. Şimdi yapılacak şey üzerinizdeki bu doğal olmayan baskıdan kurtulmak. Çok zor değil, bir yılanın eskimiş derisinden kurtulması kadar basit.
Öncelikle deliliğe yol açan mekanizmayı anlayın. Bu mekanizmada hırslar deliliğin temel sebebidir. Biri olmaya çalışmak sizi sonunda delirtir. Sadece hiç kimse olun, o kadar. O zaman problem kalmaz. Hırslarınızı bırakarak yaşamaya başlayın. Hırslı insan yaşamı erteleyen insandır aslında. O gerçek yaşamını daima yarınlar üzerine kurar -asla gelmeyen bir yarın. Hırslı insan saldırgan ve şiddet dolu olur. Bunun sonucunda delirmek zorundadır. Böyle olmayan ise barış ve sevgi dolu olur. Hırslı insan daima acelecidir koşturur durur. Belli belirsiz, sadece varmış gibi görünen bir ufkun peşinden koşar. Böyle olmayan biri ise akıllıca davranır ve burada, şimdide yaşar. Aklı başındalık huzurlu, uyumlu, neşeli ve şükran dolu olmaktır.
Bir karakter yaratmaya çalışmayın. Tüm olanlar karaktere çok fazla inanmanız yüzündendir. Bilelim veya bilmeyelim dünyadaki insanların yüzde doksan dokuzu karakter yaratmaya inanır. Onların derininde Pavlov'un okuluna ait olduklarını göreceksiniz. Karakter yaratmaya yönelik bir toplum gerçekten dindar olamaz. Dindar toplum zaten henüz gelmedi. Orada burada birkaç kişi -bir elin parmaklarını geçmeyenler- var sadece. Gerçekten dindar bir toplum gelecekte olacak. Onu getirmeliyiz.
Soru gerçekte kim olduğunuz sorusudur. Gerçek gelişme, evrim buradan başlar. Bir insanın kendini keşfi dünyadaki en büyük keşfe çıkmaktır. Aya gitmek, Everest'e tırmanmak bile daha kolaydır. Sebebi basittir; bu yolda yalnız seyahat etmek zorunda kalacaksınız. Tamamıyla yalnız. Ünlü Yunanlı düşünürlerden Platon şöyle demiş" Bu, yalnızın yalnıza uçuşudur."
Bazen insanlar kendilerini bilmek isterler. Bu sefer de hemen, kelimelerin, teorilerin ve ideolojilerin kurbanı olurlar. Asıl olan deneyimdir, ancak deneyimlediğiniz şeyleri gerçekten algılamış olursunuz. Bilmekle, bilgi toplamanın ayrı şeyler olduğunu görün. Bilgi toplamak, hafızada biriktirmekten başka bir şey değildir. Bir bilgisayar da bunu yapabilir. Bunda insan olmanın getirdiği özel bir durum yoktur.
İnsanlar bilinçsizce yaşıyorlar, onlar için ne yaptıklarının farkında olmak imkansızdır. Bir sorunla karşılaştığınızda yapacağınız en iyi şey hemen bir şey yapmamaktır. Aksi taktirde durum daha da kötüleşebilir. Sakince oturun, rahatlayın, bırakın geçsin. Çare bulmaya çalışmak yerine sorunun başlangıcında kalın. Çünkü her sorunun çözümü, kendi içinde barınır. Yanıtı başka bir yerde aramayın. Yeterince bilinçli olursanız çözümü orada bulabileceksiniz. Buda şöyle diyor: "Kendinizin ışığı olun."
İçsel varlığınıza girmeniz için Zen, çok iyi bir yöntemdir. O herhangi bir karakter yaratmaya inanmaz. O sadece bilince inanır. Bilinciniz değiştiğinde karakteriniz de zaten otomatikman değişecektir. Oysa karakterinizi değiştirmeniz bilincinizi değiştirmez. Sakin, dingin bir biçimde derine inin. Bu durum muhteşem hazineler içerir. Bu muhteşem bir hikayedir.
Usta içsel varlığınızı, kendi içsel ışığınızı bulmanıza yardım eden kişidir. O varlığınızın dönüşümüne yardımcı olur. O size bildiklerini nakleder, bilgeliği değil. Yalnızca bilgi transfer edilebilir, bilgelik değil. Bu yüzden ustanın yardımı doğrudan bir yardım değildir. Hiçbir zaman doğrudan olamaz. Onun görevi bir katalizöre benzer. O bir yardımcıdır. O sabahları parlayan güneş gibidir. Kuşlar güneşle beraber uyanırlar, ötmeye başlarlar, uçarlar, yeni günün tadına varırlar. Yeni günü şarkılarla karşılarlar. Güneş hiçbirine doğrudan yardım etmez. O, kuşların canlılık ve tazelik hissettiği bir çevre yaratır. Güneş bir çiçeğe gelerek açması için baskı yapmaz. Doğrudan değil, ışınlarını çiçeğin çevresinde dans ettirerek yardım eder. Güneş nazik bir şekilde çiçeğe ısı verir, onu cesaretlendirir. İçlerinde açma isteği duyarlar ise bu güneşin sıcaklığı ile eşzamanlı olur. Ve böylece çiçekler açarak kokularını yaymaya başlar. Usta da böyledir. O sana bildiği şeyi yaşatamaz. Fakat yarattığı berrak enerji ile senin çiçeğinin açmasını sağlar. Tohumların cesaretlenir böylece sıçrama yapmak için cesaret toplarsın. Böylece kuantum boşluk senin için mümkün bir hale gelir.
Hindu ve Hıristiyanların kullandığı manada kutsal kelimesini, Zen ustaları hiçbir zaman kullanmadılar.
Onlar tarafından Kutsal -holy-, bütünlük -wholeness- için kullanıldı. Kim kutsalsa -holy-, o bütündür -whole. Kim, parçalanmış, yarım yamalak, kopuk yaşarsa o kutsal değildir. Bu durumun saf olmak veya olmamakla ilgisi yoktur. Erdem veya günahla da ilgisi yoktur. Bir günahkar hayali yaratarak suçluluk ya da bir aziz hayali yaratarak kutsanmışlık yanılsaması yaratmayın. Hayal hayaldir, yanılsama yanılsamadır. Uyanmış insan her türlü hayalden, her türlü yanılsamadan özgürleşmiştir.
Zen'in kullandığı kutsal kelimesi bütünlük içinde yaşayanlar içindir. Kutsal insan ne yapıyorsa tamamıyla onun içindedir. Onu derinliğine kazarsanız sadece sessizlik bulursunuz. Bunları hatırınızda tutun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder