Düne Küçük Bir Bakış Atmak
Sevgili OSHO,
Zaman zaman o an içinde bulunduğum durumun tam olarak daha önce tekrarlanmış olduğu hissine kapılıyorum. Başkalarının da aynı hissi yaşadıklarını ve bunun deja vu olarak tanımlandığını duydum. Her zaman bu deneyimin ne olduğunu ve meditasyonla bağlantısını merak etmişimdir. Bunu anlamama yardımcı olabilir misiniz?
Deja vu olarak tanımlanan deneyim kendine ait bir gerçeklik taşır çünkü bu sizin dünyaya ilk gelişiniz değildir. Başınızdan bir çok yaşam ve ölüm deneyimi geçti. Ve doğal olarak binlerce yaşamın içerisinde aynı yerlere gelmemek, aynı yüzlerle karşılaşmamak, bir ağaç görüp aynı ağacı daha önce kesinlikle görmüş olduğunuzu hissetmemek olanaksızdır. Bu his şüpheye yer bırakmayacak denli kesin bir histir: sizin hayal ürününüz değildir, o kişiyi daha önce görmüş ya da en ince ayrıntısına kadar o durumun içinde daha önce bulunmuştunuz.
Bu çok tuhaf bir histir; insanın başını döndürür. Ama aynı zamanda Hindistan'ın dışında doğmuş olan bütün dinlerin eksik olduğunun da kanıtıdır çünkü bu dinler deja vu deneyimini açıklayamazlar. Reenkarnasyon fikrine sahip olmadıktan sonra deja vu deneyimine açıklık getirmek olanaksızdır. Bir kasabaya varıyor ve bir anda daha önce orada bulunmuş olduğunuzu hissediyorsunuz. Sağa saparsanız nehre, sola saparsanız tren istasyonuna ulaşacağınızı biliyorsunuz ve bunu denediğiniz zaman da gerçekten nehre ya da istasyona varıyorsunuz. Yoldaki ağaçları, nehri daha önce bir filmde ya da rüyada görmüşçesine tanıyorsunuz.
Deja vu geçmişten gelen ve bir şekilde şimdiki zamana karışan küçük bir kesittir. Bir gerçekliktir. Ve bu gerçeklik, deja vu, yani geçmiş yaşamlardan kalma anılar, defalarca kanıtlanarak reenkarnasyon teorisini yalnızca dini bir teori olmaktan çıkarıp, bilimsel bir gerçekliğe dönüştürür. Tabii bilimin daha açık fikirli olacağı, beklenen o zamanın gelmesini bekleyerek...
Sorun şu ki, bilimde tüm ilerlemeler yalnızca tek bir yaşamın varlığını kabul eden ve bu konuda önyargılı olan Batı'da gerçekleşiyor. Yine de dünya her geçen gün biraz daha küçülüyor. Er ya da geç bilim, insan gelişimi, meditasyon ve bilincin dönüşümü için hayati önem taşıyan bu olguyu dikkate almak zorunda kalacaktır. Kişi geçmiş hayatlarını anımsadıkça ölümden sonra da bir geleceğe sahip olduğunun kanıtını bulmuş olacaktır. Geçmiş yaşamları anımsamak, aynı zamanda buraya farklı bir cisme ve isme sahip olarak dönecek oluşunuzun da kanıtıdır.
Bilim tek bir yaşama dayalı Musevi, Hıristiyan ve Müslüman inancından sıyrılıp farklı bir yön aldığı zaman, ki bunun gerçekleşeceğinden hiç kuşkum yok, reenkarnasyon bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçeklik kazanacaktır. Bu tek yaşam inancı zaten oldukça saçmadır çünkü varoluşta hiçbir şey ölmez; her şey varolmaya devam eder, yalnızca şekilleri değişir.
Yaşam sözkonusu olduğunda neden bunun tersi olsun ki?
İnsanlar aynı tür bir yaşamı binlerce kez sürdürdüklerinin farkına vardıkları zaman, ki reenkarnasyon teorisi böyle bir fayda sağlamak üzere harekete geçirilmiştir, aynı şeyleri tekrar tekrar yapmış olmanın ne kadar sıkıcı, bıkkınlık verici olduğunu ve bunlardan bir ders çıkaramamış, bir kazanç sağlayamamış olmanın ne kadar korkunç olduğunu göreceklerdir. Binlerce yaşantınızda aynı iktidar ve para hırsıyla mücadele ettiniz ve hala bunu sürdürmektesiniz. Demek ki her yaşam deneyimi siliniyor ve her seferinde sıfırdan başlıyorsunuz. Bilimsel olarak kanıtlandığında, aynı aptalca oyunları tekrarlamanız da çok güçleşecektir. Yeterince oynadınız, artık değişme, bilincinizi yüceltme zamanıdır; bu, adeta bir tekerlek gibi bir yaşamdan diğerine tekrar, tekrar dönmeye devam eden vahşi çemberin ötesine geçme zamanıdır.
Şu ana kadar yaptığınız her şey bilinç dışıydı. Artık olgunlaşıp, bilinçle hareket etmenin zamanı geldi. Artık farkındalıkla hareket edin; yeteri kadar bilinçsizce yaşadınız.
Reenkarnasyon tekerleğinin dönmesini sağlayan şey bilinçsizliktir. Bir kez bilincinize kavuştuğunuz zaman çabalarınızın yersiz olduğunu göreceksiniz; başarıyı bir çok kez elde ettiniz ama ne için? Ölüm zaten her şeyi silmedi mi? Bu tıpkı kumdan kaleler yapmaya benzer, rüzgar gelip kalenizi yerle bir eder. Siz de yeni bir kale yapmaya tekrar tekrar devam edersiniz ve sonuç hep aynı olur.
Bilimin Doğu'lu milyonlarca insanın yaşadığı deneyimlerin gerçeğini gözardı etmekten vazgeçmesi sonsuz bir önem taşımaktadır. Bu bir batıl inanç değildir; yaşamın bizim farkına varamadığımız gizemlerinden biridir yalnızca. Bilim bu konuda keşiflerde bulundukça, siz de olup bitenler karşısındaki tutumunuzda büyük değişimler olduğunu göreceksiniz ve amacınız da değişip bu çarkın dışına çıkmaya dönüşecektir. Bu çark sizin esaretinizdir, ve bu esaretten kurtulmak, gerçeğin ve özgürlüğün peşinde olanların tek arzusu olmuştur.
Varlığınızın bedensiz, cisimsiz olarak da evrenin içinde kalabileceğini, cisimsiz olarak da varolabileceğini, tüm varoluşa yayılabileceğini anladıktan sonra tüm çabanız bu yüce özgürlüğe erişmek üzerine olacaktır. Biz Doğu'da bunu başarmış insanların yaşadığı bu en yüce deneyimi moksha, yani mutlak özgürlük olarak tanımlarız. Bu, bedenden, zihinden, etrafınızdaki her türlü zincirden, cisimden bağımsızlaşıp yalnızca saf bir bilince dönüşmektir.
Bu durumda hala bir bireysellik, görünmez bir merkezde "Ben" olunduğuna dair bir bilinç vardır. Aslında bu, "Ben ilk kez olarak gerçek özüme kavuştum" bilincidir.
Beden olmadığında hastalık da olmaz, beden olmadığında yaşlılık ve ölüm de olmaz. Bedensiz bir bilinç doğal olarak her zaman taze, genç, özgürdür ve tüm evren ona açıktır. Onun imparatorluğu sınırsızdır.
Bir gün Gautama Buda'ya şöyle sormuşlar, "Mutlak bir bilince dönüşürsek yeniden dünyaya gelmeyeceğimizi ve tüm varoluşun bizim imparatorluğumuza dönüşeceğini tekrar, tekrar söylüyorsunuz. Peki ya bizden önce aydınlanmış onca insan ne olacak? Ben nasıl tek başıma tüm evrenin efendisi olabilirim?"
Soru mantıklı görünebilir ama varoluşa ait değildir ve Buda'yı güldürmüştür, ki O çok ender olarak gülermiş, hatta yaşamı boyunca belki toplam üç-dört defa güldüğü söylenir. Buda şöyle yanıt vermiş, "Senin mantığını anlayabiliyorum ve sana bir şey anlatacağım; bir karşı-tezle değil yalnızca bir örnekle yapacağım bunu: Karanlık bir evde bir mum yakarsan tüm ev ışıkla dolacaktır. Bir mum daha yakabilirsin. Bu durumda iki mumun ışığının birbiriyle çatışacağını mı düşünüyorsun? İkinci mumun ışığı da tüm evi dolduracaktır. Üçüncü bir mum da yakabilir, tüm evi mumlarla doldurabilirsin. Hepsi kendi alevleri içinde bireyselliklerini koruyacak, ama yaydıkları ışık sözkonusu olduğunda, hepsi tüm odaya sahip olacaklar. Hiçbir ayrım olmayacak. Bu benim alanım, bu senin alanın diye bir şey sözkonusu değildir. Işık bir nesne değildir ve binlerce mumun ışığı birbiriyle çatışmadan tüm evi doldurabilir."
O haklıdır. Karşı-tez oluşturmak mümkün olmadığı halde onun verdiği örnek mükemmeldir. Durum tam olarak budur: bir kez cisminizden kurtulduğunuz zaman tüm evrene yayılmış olacaksınız. Aydınlanmış olan milyonlarca başka kişi de ışıklarıyla, bilinçleriyle tüm evreni doldurmaktalar. Merkezlerinde kendilerine ait birer alev taşırlar ama yaydıkları ışığın sınırı yoktur. Işıklar birbiriyle çatışmaz çünkü onlar cisimsizdir. Aynı mekan herhangi bir mücadele ya da tartışma gerekmeksizin farklı ışıklar tarafından doldurulabilir. Ve bilinç de bir ışıktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder