Hz. Muhammed Hira dağına ilk çıktığı zaman "Oku, oku Allah'ın adıyla oku." sözlerini duydu. Derin bir uykudan uyanır gibiydi. Kim konuşuyor diye baktı ancak kimse yoktu. Yaşam bir kişi değil, her şeydir, bütündür. Ve okumaya başladı. O an Allah'ın adıyla şarkı söyleyip, dans etmiş olmalı. O an yürek vardı, şarkı söyleyiş vardı, kutlayış vardı.
Muhammed kabul edildi, bütünle birleşti. Bütün onunla birleşti. Damla okyanus, okyanus damla oldu. Bu durum bir insanın yükselebileceği en son nokta, zirveydi.
Fakat diğerleri yazmaya başlayınca, aynı güzelliği kalmadı. Kelimeler donuk bir hale geldi. Kuran da Veda'lar, İncil, Upanişad'lar* gibi bir kitaptır. Çok anlamlı kelimeler vardı ancak ölüydü. Hira Dağındaki anı hissedecek hale gelmedikçe Kuran'ı anlayamayacaksınız. Bu Kuran'ın yanlış olmasından değildir. Evet Kuran doğrudur. Fakat Muhammed gittikten sonra, o an varolan birlik artık orada değildi. Şu an size ne söylüyor isem doğrudur. Fakat bunu taşımayın. Sadece yaşayın ve tadına varın.
Aydınlanmak bir seçim değildir. Oturma pozisyonlarına da bağlı değildir. Sandalyede otururken de aydınlanabilirsiniz Birçok insan Himalayalar'da aydınlandı diye oraya gitmenize de gerek yok. Tanrı her yerdedir. Aydınlanmaya ulaşmak için birçok yöntem vardır. Kendi yolunuzu aramalısınız. Hangisinin size daha uygun olduğunu bulmak için birçok yöntemi deneyebilirsiniz. Zamanla kendinize uygun olan yöntemi geliştirmelisiniz. Bu aynen başparmağın eşsiz oluşu gibidir. Hiç kimsenin parmak izi birbirine benzemez. Siz kutsal olanın eşsiz imzalarından birisiniz. Genel yöntemler başlangıç için iyidir ancak zamanla kendi tarzınızı geliştirmelisiniz. Bir şeyler eklenir bir şeyler çıkarılır ve kendi tarzınız oluşur. Yol zaten orada değildir, yürümeli ve yolu yaratmalısınız. Bir usta size çalışmak için genel kurallar ve biçimler verir. Hangisi uygun veya değil bulmanız için.
Aydınlanma zorla olacak bir şey değildir. Bir gün hazır olduğunuz zaman gelir. Her şeyin mevsiminde gelişi gibi. Yapacağınız şey nasıl bekleyeceğinizi, nasıl güveneceğinizi öğrenmektir. Bazen birisi bana gelir ve hazır olduğunu söyler. Fakat ben hazır olmadığını görürüm ve onu vazgeçirmeye çalışırım. Fakat ego vazgeçmez. "Bana hemen şimdi yardım edin." der. Oysa bazen "Hazır değilim." diyen birisinin hazır olduğunu görürüm.
Bazen de bazıları için meditasyona bir süre ara vermenin iyi olacağını anlarım. Çünkü meditasyonun kendisi bir engel haline gelmiştir. Tabii bu durum o kişi için şaşkınlık vericidir. Çünkü her zaman meditasyon yapın diyorum. Buradaki çelişkiyi doğuran şey; herkesin farklı olmasıdır. Gerçek bir usta her şeyi göz önüne almalıdır. Genelleme yapmak yanlıştır.
Bir gün adamın biri Beyazıt Bestami'nin yanına gelir ve şöyle der "Otuz yılımı oruç ve ibadet ile geçirmiş olmama rağmen Tanrıyı anlamaya yaklaşamadım bile."
Beyazıt "Bunun için sana yüz yıl bile yetmez. Çünkü bencilliğin Tanrı ile aranda bir engel teşkil ediyor." der.
Eğer gerçek ibadeti biliyorsanız, sonuçlar önemli değildir. Buradaki adam hesapçı ve kurnaz. İş adamı mantalitesine sahip. Kaç yıldır ibadet yaptığını hesaplamış. Bu dünyanın adamı olmalı; hesapçı ve açgözlü. Gerçek ibadet mutluluktur, vecde gelmektir, şükran dolu olmaktır. Böyle bir ibadet kendi içerisinde bir son barındırır.
Büyük imparator Ekber Han, ünlü Hintli müzisyen Tansen'e bir gün şöyle der "Senin bu alanda son söz olduğunu düşünüyorum. Kimse seni geçemez. Ancak senin bir ustan olmalı. Ustan kimdir? Şu anda hayatta mı? Eğer yaşıyorsa onu saraya çağırmanı isterim."
Tansen yanıtlar "Evet kendisi hayatta ancak toplumsal bir insan değildir. İsmi Haridas'tır. Bir bulut gibi, bir rüzgar gibi, vahşi bir hayvan gibi yaşar. Kökleri yoktur. Evsiz bir gezgindir. Onu çağırarak müzik yaptırmak imkansızdır. Ne zaman içinden gelir hissederse çalar ve dans eder. Onu dinlemek istiyorsanız, gidip bulmalı ve beklemeliyiz."
Böylece yola çıkarlar ve nehrin kenarında ufak bir köyün yakınlarında onu bulurlar. Günlerce saklanarak beklerler. Bir gece Haridas aniden şarkı söyleyip dans etmeye başlar. Ekber Han büyülenmiştir. Kelimeler bu durumu takdir etmeye yeterli değildir. Ekber Han ağlamaya başlar. Şarkı bittikten sonra bile gözyaşları akmaya devam etmektedir.
Saraya geldiklerinde Ekber Han "Seni kimsenin geçemeyeceğini sanıyordum. Ancak ustan seninle mukayese bile edilemez. Neden bu kadar fark var?" diye sorar.
Tansen "Fark şurada. Ben müziği güç, prestij ve para için yapıyorum. Bir şeyler elde etmek için çalıyorum. O ise içinde hissettiği zaman şarkı söylüyor. İçindeki kutsal olanla dolduğu zaman, onu tutmuyor. Şarkı olarak akıtıyor, ifade ediyor. Onun şarkı söyleyişi kendi içinde bir son barındırıyor. Onun şarkı söyleyişi bir kutlayış." der.
Bu gerçek sevgi ile sahte sevgi arasındaki farka benziyor. Gerçek sevgi bir kutlayıştır. Gelecek kavramı içermez. Gerçek ibadet bir kutlayıştır. Bir çaba değildir. Kendi içerisinde bir sonsuzluğa sahiptir. Böyle bir ibadette insan hesapçı olmaz. O sizi tamamen doldurur ve akar. Şükranla dolarsınız, şikayet etmezsiniz.
Burada Beyazıt'a şikayette bulunan adam dünyasal zenginliği bir kenara bırakmış ama dünyasal kavramlar hala içinde kalmış. Ticari pazarı bırakmış ama pazar zihniyetine hala sahip. Burada önemli olan ne kadar süreyle ibadet ettiğiniz değil, yaptığınız ibadetin kalitesi. Önemli olan bilinciniz, uyanıklığınız, sevginizdir. Bu bir hesap olayı değildir.
* Upanişad: Hint kutsal kitapları. Veda'ların devamını oluşturan metinler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder