Her türlü yargılama yanlıştır. Çünkü tüm dünya derin bir bağ, iletişim içerisindedir. Bütünü bilmeden parçayı bilemezsiniz. Her şey halkalar gibi birbirine bağlı olduğu için, bir şey başka bir şeye yol açar. Şu an hem geçmişe hem de geleceğe bağ oluşturur. Tüm yargılamalar sadece bir parçayı içerdiği için yanlıştır.
Köyün birinde yaşlı ve fakir bir adam yaşarmış. Fakat bu adamın öyle güzel beyaz bir atı varmış ki krallar bile kıskanırmış. Atı almak için muazzam fiyatlar teklif ettikleri zaman yaşlı adam şöyle demiş "Atım benim için bir dost gibidir, bir dostumu nasıl satarım? " Çok fakir olmasına ve çok fazla para teklif edilmiş olmasına rağmen atı satmamış.
Bir sabah uyandığında atını yerinde bulamamış. Tüm köy "Bak işte gördün mü atın çalındı. Aptallık yaptın ve satmadın. Böyle değerli bir şeyi sen nasıl koruyabilirsin? Onu istediğin fiyata satabilirdin ama şimdi at gitti. Çok büyük şanssızlık." demişler.
Yaşlı adam "Çok uzağa gitmiş olamaz. At zaten sabit bir hayvan değildir. Nasıl hemen böyle yargılara varabiliyorsunuz? Bunun şanssızlık olup olmadığını nasıl bilebilirsiniz? Nasıl böyle yargılara varabilirsiniz?" demiş.
Köylüler "Bizi aptal yerine koyup felsefe yapmayı bırak. Felsefeye gerek yok. Hazineyi kaybettin. Bu bir şansızlıktır." demişler.
Yaşlı adam "Tek bildiğim atın gitmiş olduğu. Hikayenin tümünü bilmiyoruz. Kim bilebilir ki bunun şansızlık olup olmadığını, bunu neyin takip edeceğini?" demiş. Köylüler, yaşlı adama gülerek onun delirdiğini düşünmüşler.
On beş gün sonra at, yanında bir düzine atla geri dönmüş. Bu sefer tüm köy tekrar toplanmış ve "Evet sen haklıymışsın biz yanıldık. Bu şanssızlık değil bir kutsanmışlık, bir şansmış demişler."
Yaşlı adam "Bunun şans olup olmadığını bilemeyiz. Tek söyleyebileceğimiz atın döndüğü ve yanında on iki at olduğu. Bir sayfayı okuyarak tüm kitap hakkında nasıl yorum yapabilir, yargıda bulunabiliriz?" demiş. Bu sefer köylüler sessiz kalmayı tercih etmişler.
Yaşlı adamın bir tane de genç bir oğlu varmış. Vahşi atlardan birini terbiye ederken bacağını kırmış. Köylüler yine toplanmış "Haklıymışsın, bu bir talihsizlikmiş. Tek oğlun vardı o da şimdi sakatlandı. Sana şimdi kim yardım edecek?" demişler. Yaşlı adam "O kadar uzağa gidip yargıda bulunmayın. Bunun şansızlık olup olmadığını bilemeyiz. Bu da sadece hikayenin bir parçası. Hayat parça parça gelir Yargı ise bütünü kapsar" diye yanıt vermiş.
Birkaç hafta sonra ülke, komşu ülke ile savaşa girmiş. Köydeki tüm gençler zorla askere alınmış. Sadece sakat olan yaşlı adamın oğlu kalmış. Bunun üzerine tüm köy büyük bir üzüntü ve ağlayışa gömülmüş. Köylüler yaşlı adama "Sen haklıydın bu bir şansmış. Oğlun sakat ama seninle, bizimkiler ise gitti." demişler. Yaşlı adam "Sizinle konuşmak imkansız. Devamlı yargılarda bulunuyorsunuz. Sadece oğullarınız zorla askere alındı. Bunun şans mı şansızlık mı olduğunu kimse bilemez. Sadece Tanrı bilir." diyerek yanıtlamış.
Tanrı bilir dediğiniz zaman bu; sadece bütün bilir manasına gelir. Hemen yargıda bulunmak, parçalar ile hemen sonuca varmaktır. Sizi aşan şeyler vardır. Fakat buna rağmen yargıda bulunursunuz. Yargılama bir engeldir. Yargılama yapmak, zamanla size yardımı olmayan bir alışkanlık halini alır.
Buda bile sizin yargılarınızdan kurtulamadı. İsa bile yargılandı ve çarmıha gerildi. Karanlık bir vadide yaşıyorsunuz. Tepeleri, rüyanızda bile göremiyor, hayal bile edemiyorsunuz. Hayal etmek bile temel bir deneyime ihtiyaç duyar. Tanrı hakkında rüya göremez hayal kuramazsınız. Çünkü rüya görmek bile bilgiden kaynaklanır.
Aydınlanmış insanlar sizden değil, yargılarınızdan zarar gördü. Yargılarda bulunmak bayat bir zihin durumu manasına gelir. Yargı ile gelişme çabası durur ve hemen sonuca ulaşılır. Hareket biter, yolculuk biter. Hareket halinde olmak tehlikeli olduğu için yargıda bulunur, hemen sonuca varırsınız. Böylece yolculuk biter. Bir insan sona doğru yolculuk istiyor ise, en temelde yapması gereken şey yargıda bulunmamaktır. Bu çok zordur, hemen hemen imkansızdır. Fakat bu durumu fark eder ve yargıda bulunmamayı denerseniz ince düzeylerden bir farkındalık yükselir ve yargılamayı durdurabilirsiniz. Yargılamayı durdurabilirseniz dindar olursunuz. Böylece neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmezsiniz.
Fakat dindar diye çağrılan sıradan insanlar her şeyi bilirler. Ne doğru ne yanlış, ne yapılmalı ne yapılmamalı. Tüm yorumlara sahiptirler. Bu yüzden derisi kalın olurlar. Yolculukları ve büyümeleri sona erer. Nehir artık akmaz olur ve bayatlarlar. Sadece hareket ile büyümek mümkündür. Çünkü Tanrı durgun bir nokta değildir. O hayatın bütün hareketlerinin toplamıdır. Tanrı ile beraber yürümek istiyorsanız aralıksız bir şekilde, hareket halinde olmalı ve yolculuğa devam etmelisiniz. Bu yüzden yolculuk hiç bitmez. Bir yol biter, başkası başlar. Bir kapı kapanır diğeri açılır.
Siz macerayı unuttunuz. Kendinizi rahat, konforlu evlere kapattınız. Ulaştığınız yargılar da size bir rahatlık sağladı. Şimdi pencereden dışarı bakmaya korkuyorsunuz. Bu yüzden bir kör gibi davranıyorsunuz. Bir plak gibi aynı şeyi çalıp duruyorsunuz. Zamanla sıkıntı bu durumun bir parçası haline geliyor. Sadece gözleri açılan bir insan sıkılmaz.
Hayat aslında çok mucizevi ve inanılmazdır. Her an çevrenizde milyonlarca mucize oluyor. Fakat siz kapalı gözler ve yargılar ile yaşıyorsunuz. Birisi, bir çiçeğin yanından geçerken size "Ne güzel değil mi?" der ise, bakar gibi yaparak ama aslında bakmadan "Evet çok güzel." dersiniz. Aslında bu yanıt geçmişe ait bir plak kaydıdır. Aynı şeyi birçok kere söylediniz. Çiçeğin güzelliğini görmeden söylenmiş, klişeleşmiş bir laftır bu.
Fakat zihin kurnazdır ve sadece bilgi ister. Aksi takdirde kendini güvende hissetmez. Birçok bilgiyle dolar ve kendini her şeyi biliyormuş gibi hisseder. Ego güçlenir. Bilgi zihnin yiyeceğidir. Cahillik ise egonun ölümüdür. Egonun ölümü sizin yaşamanız, egonun yaşaması sizin ölümünüzdür.
Bir yere bağlı olmayın. Köksüz, kimliksiz, evsiz bir gezgin yani sanyasin olun. Bir sanyasin bilinmeyenle yaşar, anlık yaşar ve her sürprize açıktır. Fakat siz her şeyi bildiğiniz için sizi hiçbir şey şaşırtmaz. Nasıl bir şey size sürpriz gibi gelebilir ki? Bir şeyleri bilmeden yaşar iseniz her şey size şaşırtıcı, bir sürpriz gibi gelebilir. Yaratılışta her an yeni bir durumdur. Bunun tadına varır veya kaçırırsınız. Herakles şöyle demiştir "Aynı nehirden iki kere geçemezsiniz."
Her şey yeni ve özgündür fakat sizin zihniniz yaşlıdır. Eğer anı yaşarsanız tüm her şey farklı görünür. Yargılarda bulunup kendinizi bilgi hapishanesine kapatmayın. Özgür, köksüz ve evsiz kalın. Bunlar semboldür. Evsiz bir sanyasin; geçmişle bağı kalmamış, geçmişle olan köklerini koparmış manasına gelir. Ben size evsiz olun dediğim zaman bunu yanlış algılamayın. İçinizde köksüz ve geçmişle bağlarınızı koparmış olun.
Nasrettin Hoca bir gün dava gereği mahkemeye gelir. Hakim kaç yaşında olduğunu sorunca, kırk yaşında olduğunu söyler. Hakim şaşırır ve "Beş yıl önce geldiğin zaman da kırk demiştin nasıl oluyor bu?" der.
Nasrettin Hoca "Ben sözünde duran bir insanım. Bir kere kırk dediysem sonsuza kadar kırk demektir. Bana güvenebilirsiniz hakim bey" diyerek yanıt verir.
Zihin zamandır, bilinç ise sonsuzluktur. Zihin bir andan diğerine yatay bir hareket halindedir. Bir tren gibi geçmiş ve gelecekten oluşan kompartımanları vardır. Bilinç ise dikeydir. Geçmişten gelip geleceğe hareket etmez. Bir an, dikey olarak en dibe iner veya dikey olarak en yükseğe çıkar. Hıristiyanlıktaki haç aslında ne manaya gelir? Haç bir semboldür. Dikey ve yatay çizgilerin karşılaşması. İsa'nın elleri yatay açıktır. Geri kalan tüm varlığı dikeydir. Eller hareketi sembolize eder. Hareket zamana aittir. Bedeni ise dikeydir ve zaman ötesidir. İsa elleri yatayken, yani zamanın içerisindeyken çarmıha gerildi.
Fiziksel veya zihinsel her hareket zamanın içerisinde yer alır. Varlığınız ise dikeydir. Yargılarda bulunduğunuz zaman yatay olarak hareket eder ve onunla daha fazla özdeşleşirsiniz. Çünkü yargılama için geçmişe ihtiyaç vardır. Yoksa nasıl yargılayacaksınız? Bir yerlerden kriter getirmeniz lazım.
Bu yüz çok güzel dediğiniz zaman nasıl yargıya vardığınızı düşünün. Güzelliğin ne olduğunu biliyor musunuz? İnsanların güzel yüz hakkında birçok konuşmalarını duydunuz. Filmler seyrettiniz, romanlar okudunuz. Güzelliğe ait bir sürü anı biriktirdiniz. Güzellik aslında çok belirsiz bir kavramdır. Onu tanımlayamazsınız. Siz sadece geçmişi taşıyorsunuz.
Eğer geçmişi taşımazsanız, güzelliğin tamamen değişik bir niteliği ortaya çıkar. Zihninizden kaynaklanmayan, yargılardan kaynaklanmayan. O an tüm yargılar yok olur. O an kişi ne güzeldir, ne de çirkin. Bilinmeyen, esrarengiz bir durum vardır.
Zihinle sevgi de mümkün olmaz. Zihinle sadece seks mümkündür. Zihinle hareket oluşur, yataydır. Seks bir hareket niteliğidir. Sevgi hareket değildir. Varoluş durumudur ve dikeydir.
Biçimin güzelliğini görmeniz aslında biçimsizin güzelliğini görmektir. Bedenin güzelliğini görmek aslında ruhun güzelliğini görmektir. Çevrenin güzelliği, merkezin güzelliğidir.
Bir ağacın yanına gider ve ona yargı içeren bir dokunuşta bulunursanız aslında ağaç orada değildir. Yargı içermeyen bir dokunuş ile sıradan bir ağaç bile bodhi ağacına dönüşür. Ağaçtan size doğru sonsuz bir şefkat akar. Ağaç sizinle birçok sırrını paylaşır.
Bir şeyi yargılayıp mahkum etmek kolaydır. Yargılamayı bırakın, zihni bir kenara koyun. Bir gün birisi bana geldi ve şöyle dedi "Öğrettiğiniz meditasyon yöntemleri yanlış. Patanjali* bunlardan Yoga Sutra'larında hiç bahsetmemiş. Böyle yöntemleri hiç duymadık. Hatha**, Raja***, Bhakti**** Yoga da değiller. Bunları nereden yaratıyorsunuz? Sizin otoriteniz nedir?" Adama sordum "Sen hiç meditasyon yaptın mı, nedir biliyor musun?" diye. "Hayır" dedi. Ben de "Peki bilmediğin bir şeyi nasıl yargılıyorsun bu sence doğru mu?" dedim. Bir gün başka birisi de gelerek "Bu söyledikleriniz sizin hayalleriniz olmalı. Kutsal metinler Kali Yoga'da***** olduğumuzu ve kimsenin bu çağda aydınlanamayacağını söylüyorlar. Teknoloji çağındayız, kimse aydınlanamaz. Siz nasıl aydınlanmış olabilirsiniz? dedi. Ben de ona "Bana bak, beni izle, yaklaş, içten ol ve hisset." dedim. Böyle bir şeye hazır değildi ve ben kendimi kandırıyor olmalıydım. Bu sadece bana olan bir şey değil. Aynı şey Buda'ya da oldu. Ona "Sen nasıl aydınlanmış olabilirsin? Bunun için milyonlarca hayat gerekli. Bu imkansız. Hayal görüyor olmalısın." dediler.
Bilgi sahibi olmak ile bilmek farklıdır. Bilgi sadece hafızanın bir parçasıdır, bilmek ise varlığınızın parçasıdır. İnsanlar bilmedikleri şeyler hakkında akıl veriyorlar. Zaten dünyada şu iki şey sonsuz: İnsanların aptallığı ve Tanrının şefkati.
* Patanjali: Yoganın mimarı olarak kabul edilen Hintli aziz.
** Hatha Yoga: Bedensel hareketleri temel alan yoga türü.
*** Raja Yoga: Meditasyon ve farkındalığı esas alan yoga türü.
**** Bhakti Yoga: Adanmış eylem, bağlılık ve sevgiyi esas alan yoga türü.
***** Kali Yuga: Hint kutsal metinleri Veda'lara göre insanların döngüsel olarak yaşadığı dört çağdan birisi. Karanlık çağ, cehalet çağı gibi anlamlar taşır. Bu çağda insanlar özden uzak, maddeyle özdeşleşerek, kısa ve mutsuz hayatlar yaşarlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder